Pazar günü Yenikapı’ya gitmedim ama orada ne olup bittiğini hepimiz biliyoruz.
Şu oldu, o bunu dedi, diğer şöyle yaptı... Bunları iki dakika unutun. Ben size bugün bunlardan da söz etmek istemiyorum.
Ben aynı saatlerde olimpiyatların açılış töreninin tekrarını izlemeye çalışıyordum TRT’de. Onu anlatayım.
İzlemeye çalışıyordum yerine belki de, “TRT’nin son anda yalapşap yayınlamaya karar verdiği Rio 2016’nın açılış törenini sunması gereken yorumcuların bilgisizliği, hazırlıksızlığı ve genel kültür eksikliğiyle yaralanıyor ve üzülüyordum” demeliyim.
Ne meşaleyi taşıyan sporcuları tanıyorlardı, ne bayrak taşıyanlar dışındaki sporcular hakkında bilgileri vardı. Lafı çevirmek, hiçbir şey söylemeyen cümlelerle ekran başındakileri oyalamak dışında en utanç verici anlar kameraların belli sporcuları ya da olimpiyat yöneticilerini yakın plana aldığı anlardı.
Bu anlarda tabii neden bu zatışahane bize gösteriliyor, bu kimdir gibi sorular zihinlerimizi meşgul ediyor. Elbette yanıtlarını alamıyoruz. Yorumcular adına ben ekran başında utandım. Muhtemelen onlar da son anda görevlendirilmişti ve elbette kabahat sadece onların üzerine yıkılamayacak kadar büyüktür.
Biz yıllarca olimpiyatları düzenlemek için kendimizi paraladık. Bir dönem dünyada olimpiyatları düzenleyebilecek ülkeler arasında kabul ediliyorduk. Az daha da alacaktık. Sonuç: Olimpiyatları yayınlamayı bile beceremeyen bir ülke haline geldik. Her şeyden daha acı olan, olimpiyatlar bizim umurumuzda değil. Çünkü dünya artık bizim umurumuzda değil.
Olimpiyat töreninin kendisine gelince... Yüzlerce ülke, binlerce sporcu, yönetici, dünyanın en büyük organizasyonu. Milyarlar bu açılışı canlı izliyor. Her ülkenin kafilesi o ülkeyi en iyi en heyecanlı şekilde temsil etmeye çalışarak aslında stattaki yerini değil, insanlıktaki yerini alıyor. Genç, güzel sağlıklı neşeli, başarılı, mutlu, umut dolu insanlar. Gelecek onların. Hepsi, farklı kültürel temellerini bir birliktelik duygusunun coşkusuyla kutluyor.
Çağdaş dünya medeniyetinin, insanlığın ve insani değerlerin ulaştığı en üst seviyeye tanık oluyoruz. Dünyanın her millet ve dinden en iyi atletleri, en başarılı insanları bir kardeşlik ve bütünlük içindeler.
Derken, Türk kafilesi yaklaşıyor. Tedirgin insanlar, sporcudan çok yönetici, gergin suratlar ve elbette milliyetçi hamaset cümleleriyle kendinden geçen spikerler.
Dünyanın medeni ülkeleri orada milli gururunu elbette en üst düzeyde yaşarken, ortak bir olimpiyat ruhunu, sportif rekabeti, centilmenliği, rakibe saygıyı, çok çalışmayı, zafer gibi, onurlu bir yenilginin de saygınlığını kutluyor. Ama bizim dünyayla alakamız yok. Biz kendi kendimizeyiz.
Olimpiyat açılış töreni sunumuyla Yenikapı’nın tek ortak noktasıydı Türk’ün Türk’e propagandası.
Olimpiyatların açılış töreninde insanların yüzlerine baktım ve gördüm ki biz dünyadan hızla kopup uzaklaşan bir ülke haline gelmişiz. Dünyayla duygusal ortaklığımız giderek azalmış. Uluslararası kültürün, insanlığın aktif bir üyesi olmaktan hızla uzaklaşmışız, kendi içine kapalı, kendi kendisiyle kavga eden, gergin, hırçın bir ülke haline gelmişiz.
Yenikapı yazılarını okuyorum, resimlere yorumlara bakıyorum. Dünyadan kopup uzaya doğru savrulan ve giderek gözden kaybolan bir mini gezegen görüyorum. Bu gezegencik uzayın derinliklerine doğru giderek yalnızlaşarak gözden uzaklaşıyor. Zamanla belli belirsiz bir noktaya dönüşüyor. O noktada kazananla kaybeden arasındaki fark giderek belirsizleşiyor. Zafer de yenilgi de anlamsızlaşıyor.
Özay Şendir
F-35 meselesinde kitabın orta yeri...
29 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Ankara’da ‘değerlendirme’ kulisi: Öcalan ile kim görüşecek
29 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Diploma mı, meslek mi?
29 Kasım 2024
Abdullah Karakuş
Bölgede satranç ve terörle mücadele
29 Kasım 2024
Mehmet Tez
Suudi Arabistan başarabilecek mi?
29 Kasım 2024