Müzisyen ve prodüktör Yasin Vural: “Unutulmaya yüz tutmuş şarkılar var. Israf olmaya doğru giden şarkılar diyorum ben buna. Bunlara ikinci bir hayat vermek mümkün ama fonogram haklarını çözemediğimiz için bir hazine arşivlerde kapalı kalmış, çürüyor”
Yasin Vural ile Hey’ Douglas albümü “Marşandiz” için görüşüyorum. Yasin son yılların en başarılı ve orijinal müzik projelerinden biri. İlk albümünü yayınladı. Ancak bu albüm beklendiği gibi sample’lar içermiyor. Enstrümental bir albüm. Merak ediyorum sorular soruyorum ve albümün arka planını deşince ortaya çıkan durumu ve anlattıklarını sizinle paylaşmak istiyorum.
- Albümün arka planından bahseder misin biraz?
“Hey! Douglas projesi, 2013’te Ankara’dan İstanbul’a geldiğimde, stüdyo tadilattayken boşlukta kaldığım dönemde çıktı. Eski Türkçe şarkılardan sample’lar yaparak kayıtlar yapmaya başladım. Sonra bunları canlı performanslarla sahnede sundum. Büyük bir ilgi gördüm. 2018’e kadar da hep konserler yaparak geldim. Hepsi neredeyse ful geçti. O sıralarda her şey iyiydi. Plak şirketleri bana hard diskler dolusu şarkı gönderiyordu. ‘Bizim de şöyle kataloğumuz var bunları da kullan, senin yaptığın şeyleri gençler dinliyor beğeniyor, bizim şarkılar da böylece değer kazanıyor!’ diyorlardı. Albümü kaydetmeye karar verdiğimde işler değişti. Şirketler bu hard diskleri geri istediler. Bugüne kadar 300 tane şarkı yapmışım eski şarkılardan melodileri sampleları kullanarak. Ancak hiçbirini albüme koyamadım. Çünkü gerekli hakları ve izinleri alamadım. Şununla karşılaştım: ‘Sana verdiğim hard disk var ya onu bana geri verirsen sevinirim.’
- Neden bir anlaşma yapılamadı?
Kaç lira diye soruyorsun? Kimisi diyor 5 bin lira. Kimi diyor 10 bin. Ya da diyor ki bu çok tutabilir, o zaman 100 bin lira. Yani saçmasapan bir şey. Bu işte bir piyasa yok, kural yok. Herkes ne tutturursam peşinde. Mesela “Yaradana Kurban” şarkısını Olacak O Kadar skeçlerinden birinde duydum. Aldık baştan kaydettik, efektler koyduk. Parçayı çalmaya başladık, soundcloud’da yayınladık. Orijinal versiyonu bir banka reklamı ve sinema filminde kulanıldı. Ben bu şarkının sahibine 80-90 bin TL para kazandırmışımdır. Fakat sonra o kişi bizi şikayet etti. Bizim şarkıyı yayından kaldırttı. Telefon açtım: “Abi dedim biz senin şarkını kendi imkanlarımızla şu skeçten bulduk şöyle yaptık bu hale getirdik. Bu şarkı duyuldu beğenildi, senin orijinalin değerlendi, bu sayede para kazandın. Bunlardan haberin var mı? “Benim şarkımı Youtube’a koyuyorsan bana bir 10 bin lira ver” yanıtını aldım. Böyle böyle şeyler beni küstürdü.
- Neler hissediyorsun peki bu tecrübelerin ardından?
Topluma malolmuş şarkılar var. Artık unutulmaya yüz tutmuş şarkılar. İsraf olmaya doğru giden şarkılar diyorum ben buna. Bunlara ikinci bir hayat vermek mümkün ama fonogram haklarını çözemediğimiz için bu mümkün olmuyor. Bir hazine arşivlerde kapalı kalmış, çürüyor. Amerika’da bu sistem böyle olsa hip hop diye bir müzik olmazdı. Hip hop sample’larla oluşan bir müzik. Ben hip hop çıkışlı olduğum için şarkılardan bölümler alıp kesip biçmek çok normal geliyordu. Amerika’daki adam bunu çözüyor. Zamanında sorunlar yaşanmış, ama meslek birlikleri ve edisyon firmaları bunu çözmüş. Şimdi Jay-Z ben bu sample’ı alabilir miyim diye düşünmüyor. Kendi sanatsal özgürlüğü içinde hareket ediyor.
- Sorunun temelinde ne var sence?
Türkiye’de plak şirketlerinin bugün sanatçıya söylediği ve sunduğu hala “Bizim paramız var size imkanlar sağlayabiliriz”. Biz onlardan çok şey beklemiyoruz. Dünyayı takip etmelerini ve plak şirketleri ne yapıyorsa onu yapmalarını bekliyoruz. Yurtdışında sanatçının bu tip sorunlarını çözüyor plak şirketi. Sen de benim sorunumu çöz. Sırtımı yaslayabileceğim bir şirket olmak zorunda. Benim kullandığım sample’ı clear etmek (kullanım haklarını çözmek) zorunda.
- Kendini müzikal anlamda nasıl bir yerde görüyorsun?
Ben bu işi eğlenerek yapmaya başladım. Sonra üzerime bir sorumluluk bindi. İşin müzik yanı dışında kültür yanı daha önemli olmaya başladı. Kültür ile ilgili bir sorumluluk yüklendi bana. Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’na elektroniklerle eşlik etme fırsatı buldum (Besteci Ekin Eti’nin bakır üflemeli çalgılar, elektronikler ve orkestra için yazdığı Aşık Veysel “İnsanlık Davası” adlı eseri) valla ağlamamak için kendimi zor tuttum. Kocaman bir salon orkestra çalıyor Aşık Veysel’in sesini ben veriyorum üzerine. İnanılmaz bir deneyimdi. Mesela şu anda amacım Hey! Douglas’ın bir sonraki albümünde bir Türk Halk Müziği korosunun yerel türküleri elektronik müzik ve beat’ler eşliğinde söylediği bir ortam yaratmak. Aşık ve mahalli sanatçılara inmek istiyorum. Yani Erkin Koray, Barış Manço değil işin daha kökenine girmek niyetindeyim. Albümün adını “Aşık” koymak istiyorum.
“Üzerime bir sorumluluk bindi”
- Başka neler var gündeminde? Nelerle uğraşıyosun?
Yağmur Kızılok, babası Fikret Kızılok’un “Leylim” adlı şarkısının kullanım haklarını verdi. Bunu yayınlamaya hazır hale getirmeye çalışıyorum. Netflix’in orijinal yapımı “Muhafız”ın müziklerini yaptık. Ekin Eti, Tufan Aydın, Tolga Böyük’ten oluşan bir ekiple çalışıyoruz. Los Angeles’tan çok güzel geri dönüşler ve yorumlar geldi. Yeni sezon için de müzikleri tamamladık. Önümüzdeki yıl Sonar, Sziget ve adını daha az duyduğumuz ama önemli pek çok festivalde yer alma ihtimalimiz büyük. Bunlarla uğraşıyoruz. Ama şu an stüdyoda daha fazla zaman geçirmem gerekiyor.