Bir hafta memleketin rutin eğlence hayatına takılmaktansa aynı bütçeye Berlin’e gidelim dedik.
Olmaz demeyin oluyor. Berlin’de fiyatlar bizim memleketin yarısı... İşte Hafif Müzik’e göre Berlin
Haydi hafta sonu dışarı çıkar gibi atlayıp Berlin’e gidelim” der biri mesela. Fantezi kategorisinden. Herkes “Olur” der. Sonra klasik tepki: “Aman masraf olmasın şimdi buradan kalk Berlin’e git, kim uğraşacak...” Bu noktada insanoğlu vazgeçer. Biz vazgeçmedik.
Öyle yapacağız ki burada ne kadar harcıyorsak aynı paraya gelecek. Ha Beyoğlu, ha Berlin... Çekirdek ekip dört kişi. İki kişi de sonradan ekleniyor, etti altı. Nasıl olduysa oldu, 1,5 ay sonra kendimizi Berlin Schönefeld havaalanında bulduk. Notlarım şöyle...
-Schönefeld Sabiha Gökçen’in dörtte biri kadar bir yer. Issızlığın ortasında. Her taraf buz çölü. Ya da bana öyle geldi.
-Berlin çok soğuk. Eksi 8’ler, 10’lar. Her yer buzdu. Ama evden çıkmayın çağrısı yapılmıyordu. Belediye insanları korkutmuyor, televizyonlar afet yerlerinden canlı yayın yapmıyordu. Acaba neden?
-Kredi kartı geçmiyor: Berlin’de kart neredeyse hiçbir yerde geçmiyor. Cebinizde para olsun.
-Çok ucuz: Berlin Avrupa’nın New York’u olmaya aday, kozmopolit, enerjik ve genç bir şehir. Ve duvarın yıkılmasının ardından Doğu tarafındaki semtler aynı bizim Asmalımescit-Şişhane misalı bir “gentrification” süreci yaşamış. Yine de bu semtlerdeki kiralar ve mülk fiyatları İstanbul’daki gibi abuk sabuk değil. Mitte’nin en güzel yerinde 800 avroya (yaklaşık 1600 TL) 90 metrekare bir daire bulabilirsiniz.
-Türkiye benzinden sonra içkinin de en pahalı olduğu ülke. Nevizade Sokak’ta kriz zamanı açılan “ucuz bira” mekanlarında bile bugün bir küçük bira 5,5 TL. Berlin’in en gözde semtlerinden Mitte’de herhangi düzgün bir barda bira 2 avro. Yani 4 TL. Burada Asmalımescit’te olsa en “in” yer olabilecek kafe-restoranlarda viski ya da votka kokteylleri 3,5-5 avro arası fiyatlara satılıyor. Yani 7-10 TL. Asmalımescit’te herhangi bir yerde bir kadeh viski içmek için en az 25-30 lirayı gözden çıkarmanız lazım. Alternatif mekanlarımızdan birinde bir Jagermeister shot’a 14 TL ödedim. Berlin’de 2 avro, yani 4 TL. Yemek fiyatları da aynı düzeyde.
Mutlaka gidin!
Topu topu dört gün. Koca Berlin’i çözecek halimiz yok. Ama biz de kendimize göre gezdik tabii. Oralara giderseniz aklınızda bulunsun, şöyle yerler de var:
En iyi mahalle kahvesi: Godot
3,5 avro veriyorsunuz, şahane ekmekler, reçeller, peynirler, yumurta... Kahvesi güzel. Her telden insanın takıldığı, orta halli bir yer. Merkez üssümüz oldu.
En iyi kahvaltı ortamı: Kapelle
Muhtemelen Doğu Berlin zamanında acayip kasvetli ama şimdi gayet cool sokaklardan birinde. Yüksek tavanlı, harika espressosu ve muhteşem kruasanları olan bir yer. Kahvaltısı da güzeldi. Oturup uzun uzun kitap, gazete, dergi okuyabileceğiniz ferah ve huzurlu bir yer. Çalışanları da 10 numara.
En iyi şnitzel: Weltrestaurant
Kreuzberg’in derinliklerinde bir yer. Kapısına gidene kadar “yanlış geldik” hissi hakim. Zira ıssız bir sokakta. Ama içerisi curcuna. Memleketi Viyana’da yediğimden daha iyi bir şnitzel. Alt katında da bir kulüp var. Rezervasyonsuz gitmeyin.
En iyi hamburger: The Bird
“Avrupa’nın en iyi hamburgeri” imiş. Bilemem. Ama buradaki hamburger restoranlarından iyi olduğu kesin... Önünde kuyruk var. Az pişmiş, kocaman, leziz bir köfte ve küçücük ekmekler. Kabuğuyla pişmiş patatesler... Mükemmeldi. Rezervasyonsuz gitmeyin.
En iyi mahalle barı:
Dave Lombardo
Barın adının uzun versiyonunun Türkçesi; “Eğer param olsaydı kendime bir Dave Lombardo alırdım.” Dave Lombardo Slayer’ın davulcusu. “Ne alaka?” diye sordum. “Patron çok sever” dedi barmen. “Ben blues seviyorum.” Küçük bir yer ama şahane bir mahalle barı. Metal falan değil, içeride blues çalıyor. Zencefilli viskinizi söyleyin (bal gibi de oluyor), kitabınızı alın. Bütün gün takılın. Gece 2’ye, duruma göre 3’e kadar açık.
En hayat kurtaran sabaha karşı zıkkımlanması:
Hot Dog World
Bizde nasıl ıslak hamburger varsa burada da currywurtz denen körili sosis ilaç gibi. Ama sabaha karşı açık yer bulmak sorun. Ben size
her tür sosisli yiyebileceğiniz Hot Dog World’ü önereyim. Urfalı Mustafa’ya da selam söyleyin. Bir tane kesmiyor, iki tane yiyin.
Onu bırak da kaça patladı?
Söyleyeyim. Uçak biletini kampanyadan aldık. Erken alınca kişi başı 120 TL’ye geldi. Craigslist.com’a girdik. Bir ev kiraladık. Günlük kişi başı 10 avro da o. Mitte’de, Alexanderplatz’a
bir durak mesafede. Her türlü konfor vardı. İnternetin
yavaş olması hariç. Gerisi yediğin içtiğin. Ona da “Beyoğlu bölü iki” de. O kadar işte. Ha Beyoğlu, ha Berlin, hiç fark yok.
Darbukasız çıkmam abi!
Manga’nın Eurovision şarkısı açıklandı, insanlar aramaya başladı: “Şarkıyı nasıl buldun?” Şarkıyı iyi buldum. Manga iyi bir grup. Kendine güvenli, sahnede durmayı, iletişim kurmayı biliyor, tecrübeli. İngilizce şarkının sözleri sırıtmıyor. Ferman’ın telaffuzu da iyi. Yani bu şarkının ısmarlama bir Eurovision şarkısı olmasının verdiği sevimsizlik hissi dışında aksayan bir şey yok. O da normaldir.
Yarışmada kaçıncı olacağı mühim değil. Ben daha önce Avrupa çapında MTV ödülü alan Manga’nın Avrupa dinleyicisi için de anlamlı olabilecek şarkılar yapmasını, sesini duyurmasını önemsiyorum. Bu da fırsattır.
Bu arada “darbuka” gene iş başında. Eurovision’a katılan her şarkımızda uysun uymasın muhakkak bir darbuka oluyor. TRT’nin kadrolu darbukası herhalde bu darbuka. Darbuka candır da, her şarkıya olmuyor.