Mehmet Tez

Mehmet Tez

mehmet.tez@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Bembeyaz giyinmiş binlerce kişi bir Arena’ya doluşuyor, DJ’ler sabaha kadar çalıyor. Ekimde Türkiye’ye de gelecek Sensation, meraklı olanlar kendilerine beyaz bir pantolon ayarlasın şimdiden

Beyaz pantolonla gidilen festival

Kültür şoku oldu kabul ediyorum. Ama enteresandı Sensation. Ayin gibi sabaha kadar elektronik müzik eşliğinde dans ediyor millet. Yani Hollanda milleti. Bir saat bakındıktan ve ortamda çeşitli temaslarda bulunduktan sonra bir köşeye çekilip etrafı izledim.
İşim bu...
* Açıkçası beni en çok beyaz pantolon kısmı ilgilendirdi Sensation’ın. İnsan gerçek hayatta neden beyaz pantolon giyer bilmiyorum. Bir yere davet edilince o yerin usulüne göre giyinmek nezakettendir dedik, aldık, giydik. Şu an evde bir kez giyilmiş bir beyaz pantolon var, öyle duruyor bavulda. Neyse Amsterdam’daki Sensation şöyleydi...
* Bir kere herkes beyaz giyince ortalık bembeyaz oluyor. “Fotoğraflar çok parlıyor, her şey çok beyaz, hastane gibi oldu burası, uzaya giden ilk koloni olarak gemiye biniyormuş gibiyiz” ya da benzeri esprileri ilk 15 dakikada tüketirseniz rahat edersiniz.
* Çok güzel kadınlar ve çok güzel adamlar var. Beyaz hepsine yakışmış. Etrafı izlemek çok eğlenceli. Zaten çılgınlar gibi dans etmiyorsanız partide, yapacak başka bir şey yok. Habire birilerine bakıyorsunuz. Bakışmak için çok güzel bir ortam. Bizim buradaki partide bakalım kalabalık nasıl olacak? Meraktayım.

Haberin Devamı
Beyaz pantolonla gidilen festival
* Konser ve etkinliklerde VIP bölümünün tanımını şöyle revize etmek lazım: Alanın en az eğlenilen, hatta herkesin sıkıntıdan patladığı oturmalı bölüm. Sensation, Amsterdam Arena gibi dev bir alanda yapıldı, saha içindeki herkes coştu, eğlendi. VIP’lerdeyse birtakım oturan göbekli adamlarla onların yanı başında kendi kendine dans eden genç kadınlar vardı. Herkesin gözü telefonda tabii. VIP keyfi...
* Gece boyunca dört DJ çalıyor, sabah 06.30 oldu mu dağılıyor millet. Bu partiye gidecek olanlara tavsiyelerim şunlar: Beyaz giyin, sekiz saat boyunca elektronik müzik dinlemeye ve dans etmeye hazırlıklı olun. Bolca sıvı tüketin.
* Ortam şöyle: Dev bir DJ kabini ve etrafında türlü ışık oyunu, dört adet hareket eden dev insan yüzü ve üzerlerine yansıtılan projektörler. (Buraya başka bir sahne şovuyla gelebilirlermiş). Dansçılar ve koreogrofiler etkileyiciydi. Madonna’sız bir Madonna konseri düşünün. Öyle bir şey.
* Uçakta hostes “Aaa Sensation’dan mı geliyorsunuz yoksa?” diye sordu. “Evet, Türkiye’de de olacak 13 Ekim’de, ona gidersiniz” dedik. “Çok istiyoruz ama apaçi kaynar orası” dedi hostes.
Bu endişeler konusunda ne yapacaksınız diye sordum organizatörlere. “Bilet fiyatını yüksek tuttuk” dediler. Ön satışta hayli bilet gitmiş. Kadınlar erkekler yarı yarıyaymış. Değerli hostesimiz gibi merak edenler olabilir diye...
* Sensation, Virgin Radio sponsorluğunda İstanbul Ataköy Atletizm Arena’da 13 Ekim’de yapılacak. 17 bin 500 kişinin
katılması bekleniyormuş. Biletler
200-450 arasında değişiyormuş kişi başı. Artık “apaçi” mi olur ne olur göreceğiz sevgili endişeli hostes...

Beyaz pantolonla gidilen festival

Beyaz pantolonla gidilen festival

“Müziiiiiiiiiiik!..”

Rolling Stone’un yazılı olmayan bir mottosu vardır. “Müzik sadece müzik değildir. Onun arka planına bak hayatı, insanları görürsün.” Bunun farkında olmazsanız takım tutar gibi grup tutan ergen fan’lerden farkınız kalmaz. Hayatınız boyunca dinlediğiniz her şeyi yanlış anlarsınız, şarkılardan anladığınız sadece bir-iki ses ve melodiden ibaret olur. Gerçek bir müziksever asla bununla yetinmez.
Pazartesi günü Antony’nin İstanbul Filarmoni ile verdiği konser, bir nevi müzikli TED konferansı gibiydi. Antony dünya, çevre, sistem, hükümetler,
kadın hakları, gay hakları ve daha bir sürü konuya değindi ara ara ve bunlara dair şarkılar söyledi.
O konuşurken arkadan ‘kısa kes de şarkı söyle’ anlamında “Müziiiiik” diye bağıran zata ben de olsam Antony’nin verdiği yanıtı verirdim: “Bu müzik zaten sevgili dostum.” Bilmem anlatabildim mi?

Haberin Devamı

Vapurda çalan müzisyen arkadaşlar!

Kusura bakmayın ama eğer vapura biniyor, insanların işe gidip işten döndükleri ve patron dırdırı falan olmadan kafa dinledikleri (bunu ilerde anlarsınız) 25 dakikalık o püfür püfür değerli zamanı onlardan çalmaya niyet ediyorsanız, daha çok çalışmanız lazım.
Kötü çalıyor, kötü söylüyorsunuz ve çok bağırıyorsunuz. Şarkı seçimleriniz de yanlış. “Uzun ince bir yoldayım”ı ya da muhtelif türküleri, hatta genel anlamda Aşık Veysel’i falan rahat bırakınız. İnsanlara yüzlerinde gülümseme yaratacak bir şeyler çalmak için kendinizi azıcık zorlayınız. Yapmayın demiyoruz, söylemeyin demiyoruz, işinizi ciddiye alın, işinizi iyi yapın diyoruz. Hepsi bu.
(Sokak müzisyeni eleştirisi de yaptım ya... Aslında bu konuda çok yazacak şey var, başka sefere...)

Haberin Devamı

CUMARTESİ ALBÜMÜ

“Regeneration Street” The Dears

Bir albümden ne beklenir bilmiyorum. Albümüne, o albümü yapana göre değişir. Ben bazen sadece bir iki iyi melodi, klişeye kaçmayan ama çok parlak olması da gerekmeyen vokaller, “popun karanlık yüzü” hissiyatı verecek güzel bir gitar grubu sound’u ve güzel bir iki dize arıyorum. The Dears’ı geçen hafta dinledikten sonra son albümleri “Degeneration Street”e odaklandım ve bu beklentilerimi karşıladım. Hayatta fazla bir şey beklemediğinizde her şey sürpriz, her şey mucize zaten. Açılıştaki “Omega Dog”u, “Yesteryear”ı, “Unsung”ı favorilerim arasına aldım. Konseri kaçırdıysanız albüme kulak verin. Cumartesi veremiyorsanız pazar verin.

İstanbul’un her yerinden görünecek projelerim!

Çamlıca tepesine dev disko topu: Üzerine de yanar döner ışık yansıtırsak geceleri daha bir coşkulu olur. İki köprü arası yanar döner tadından yenmez. Bunun için mahalleden bir arkadaş bişeyler çiziktirmişti ona verdim projeyi, iyi çocuktur. (Hemen itiraz etmeyin yahu belediyeler, topun içi alışveriş merkezi olacak, herkese ekmek var.)

Gitar ayaklı üçüncü köprü: Bizim yeğen var 10 yaşında, ona çizdirdim. Rengine de o karar verecek. Evrensel bir çalgı olarak gitarı tercih ettik. Anadolu rock da çalarsın türkü de, pop da. Medeniyetler şeysi, iki kıta falan anladınız siz onu... (Gitarların içi alışveriş merkezi ve fullü rezidans...)

Eyüp’e dev nargile: Bizi yansıtan bir proje olarak, tam Piyerloti’nin ensesinde yer alacak. Yansıtmasa her yerde yüzlerce nargileci açılıp her biri ağzına kadar dolmazdı. Boğazdan gelen dev borular aracılığıyla taşınan sularla fokurdayacak, kendi kendine yetebilen Ortadoğu’nun en büyük nargilesi. (Nargilenin altları hep alışveriş merkezi, kapalı otopark...)

Taksim meydanına dev dantel örtü:Taksim’de istenmeyen bazı görüntüler, ne bileyim içki içenleri falan saklamanın en geleneksel yolu aynı zamanda. Bu dev örtüyü önce AKM’nin üzerine örtmeyi düşünüyoruz. Altına bir yere de panayır tadında açık alışveriş merkezi ve rekreasyon alanları. Zamanla Tünel’e doğru inşallah. Projeyi komple arkadaşın kayını üstlendi sağolsun. Bizimkisi hizmet yarışı...