“Wakiyaku Monogatari / Cast Me If You Can” filminin seti.İş için bir aylığına gitmişti, beş buçuk yıldır Tokyo’da. Geçen yıl bir Japon filmine yapımcı oldu. Bir başka film projesi bu yılki İstanbul Film Festivali’ne seçildi. Bankacı Engin Yenidünya ile tanışınHer zaman müzik olacak değil ya konumuz. Bu defa da “hafif başka şeyler”e takılıyoruz. Size Japonya’da yaşayan bir tanıdığımdan bahsedeyim. Engin Yenidünya finans sektöründe çalışan, müziksever ve neticede Tokyo’da çalışıp yaşayan bir Türk. Kendisi uzakta yaşadığından senede bir-iki kere gördüğümüz bir arkadaşımız aynı zamanda. Duyduk ki Engin geçen yıl film prodüktörü olmuş. Yapımcılarından olduğu uzun metrajlı bağımsız Japon filmi yakında tüm dünyada “görücüye çıkacakmış”. İçinde bulunduğu ikinci proje de
3 Nisan’da başlayacak 29’uncu Uluslararası İstanbul Film Festivali’nde yer alan “Köprüde Buluşmalar” bölümüne seçilmiş. “Toll Booth / Gişe Memuru” isimli, yönetmenliğini Tolga Karaçelik’in üstlendiği bir film projesi bu. Proje diğer aday filmler arasından seçilirse film olarak çekilecek.
“O halde gel seninle iki çift laf edelim” dedim Engin’e. Ama size önce ondan biraz bahsedeyim.
Bir kere sağlam müzik dinleyen biri. Rock, indie, elektronik her tür iyi müziğin takipçisi. Japonya’da ne zaman bir müzik festivali, konser olsa muhakkak orada Engin.
Tokyo’da herkes onu tanıyor. Nereye gitse “Ooo Engin gelmiş, n’aber Engin” tarzında karşılıyor
onu Japonlar.
Beş yılda kendine acayip bir çevre edinmiş. “Lost in Translation /
Bir Konuşabilse” filmindeki gibi “yabancı kalmanın” anavatanında hiç zorlanmadan alemlerin kalbine girmeyi başarmış.
Engin Yenidünya Yale mezunu. Önce New York’ta bir bankaya giriyor. Ardından bu banka onu Londra ve Hong Kong’a gönderiyor. Sonra kısa süreliğine Tokyo’ya gidiyor. 2004’ün sonunda gidiş o gidiş...
“Bir aylığına gelmiştim, 5,5 sene oldu...” diyor.
Engin Yenidünya Axl Rose ile Japonya’da sahne arkasında.“Japonya’da ne yaparsan yap ‘Gaijin’sin”Engin sen bu filmin tam olarak nesisin?Yardımcı yapımcıyım. Atsushi’yi (Atsushi Ogata, yönetmen) üç senedir tanıyordum. Geçen sene bana ödüllü kısa filmi “Eternally Yours”u izlettirdi. Film hoşuma gitti ve uzun metrajlı projesine (“Wakiyaku Monogatari / Cast Me If You Can”) destek verdim.
Filmin konusu ne? Film, sürekli yardımcı rolleri oynayan ve başkalarıyla karıştırılan bir aktörün hikayesini anlatıyor.
İlgi nasıl şu ana kadar?Japonya’nın ana TV kanalı NHK çekimleri yakından takip etti. Büyük gazeteler Asahi Shimbun ve Yomiuri Shimbun da filmin çekimlerine yer verdi. New York promiyeri sonbaharda Museum of Modern Art (MoMA)’da yapılacak. Filmin Japonya dağıtımı konusunda şu anda detayları görüşüyoruz.
Bize “Lost in Translation” durumlarından bahsetsene biraz.Japonya’da bir yabancının rahat bir hayat sürmesi için
bazı şeyleri asla değiştiremeyeceğini kabullenmesi gerekiyor. Mesela film sektöründe çoğu ülkede mutlaka yazılı kontratlarla yapılan anlaşmalar olur. Japonya’da verilen sözlerle yürüyor işler. Buna yatırımcılar, oyuncu ve yapım ekibi dahil. Kontrat için diretmek iticilik ve güvensizlik olarak algılanabiliyor. Ama bu tip durumları anlamak yerine gülüp geçmeniz lazım. Bunu başaramayan zaten bir, en fazla iki sene kalıp sonra kaçıyor buralardan.
Ama burada ne kadar uzun zaman yaşarsanız yaşayın hep “yabancı” olarak kalıyorsunuz. “Gaijin” anlam olarak İngilizcedeki “outsider”a denk geliyor. Bana Yeni Türkü’nün “Çemberin Dışında”sını hatırlatıyor.
Festivalleri ve konserleri kaçırmadığını biliyorum...Her sene Japonya’nın büyük festivalleri Fuji Rock, Summer Sonic, Metamorphose ve Punkspring’e gidiyorum.
Tokyo’yu bir sözcükle tarif etsen ne söylerdin?“Gerçeküstü” veya “absürt”.
Tokyo’ya ne zaman hangi festivale gidilir?Efendim, Hafif Müzik’in aldığı tüyolara göre Tokyo’da 30 Temmuz-1 Ağustos arasında yapılan Fuji Rock Festivali pek hareketliymiş. “Dağda açık havada 100 binden fazla mutlu insanla beraber üç gün. Çoğu insan kışın kayak pisti olan yerlerde kamp yapıyor. Yağmuru çamuru bol, sağlam çizme ve yağmurluk şart” diyor Engin. Bir dev festival de Summer Sonic (7-8 Ağustos). Yani temmuz sonu git, 15 gün gez toz, iki tane de dünya çapında festival izle...
Pamela’nın yeni albümünü dinlemek lazım çünkü...
-Pamela “İstanbul”dan bu yana elle tutulur bir şarkı yapmamıştı. Hep ortalıktaydı ama kafası karışıktı. “Stil Zengini” isimli albümle doğruyu bulmuş.
-Türkiye’de pek yapılmayan türde
R&B vokallerin ağırlıkta olduğu
bu dans albümü Pamela’ya yakışmış. Önceden aynı tip vokallerle rock söyleyince hiç olmuyordu.
-İngilizce ve Türkçe şarkılar bir arada
ve insanı hiç rahatsız etmiyor.
90’ların sevilen şarkısı “Ben
Ölmeden Önce” yeni bir şekilde yorumlanmış. Hiç fena değil.
-“Stil Zengini”nde ne batılı olacağız görmemişliği ve zorlaması, ne de yerli olalım eller havaya olsun kaygısı var.
Ayar tutmuş diyebiliriz.
Bir de öneri: Bedük ile düet yapsanıza...
“Damar üç”Listenin adı bu. 90.6 Radyo 2000’de “Gökkuşağı Gökhan” isimli programı arıyorsunuz, “damar üç” listenizi söylüyorsunuz, Gökhan çalıyor. Programda muhtelif hediyeler kazanma şansınız da var. Ben dinlerken sucuk seti ikram ediliyordu. Ama soruyu doğru yanıtlamanız lazım: “Kestane şekeri ile ünlü ilimiz hangisidir?” Program o sırada “tekstil kuşağı”nda olduğundan tekstil işçilerinin isteklerini dinledim. İşçi sınıfı müziğimizin Clash ya da John Lennon olacak hali yoktu tabii. Favorim tekstil işçisi Tevfik’in “damar üç”ü oldu. Önden Azer Bülbül, ardından Bergen istemiş Tevfik. Arkasından da İbrahim Tatlıses çaldırdı.
Ama Tevfik kardeşim, 150 kişi dinliyorsunuz Gökhan’ı ama kestane kebap soruyu bilemedin sucuğu kaçırdın. “Bursa” olacaktı doğru cevap.
Hem kestane hem tekstil kenti Bursa...
Çarşı espriyi kaçırdı!Michael Jackson öldüğünde Çarşı, “Siyah doğdu beyaz öldü en büyük Beşiktaşlı oydu” esprisini atlamadı.
Ben niyeti öyle olmasa da bunun aslında ırkçı bir espri olduğunu yazmıştım o zaman.
Şimdi de Başbakan “Ben eskiden Kunta Kinte’ydim” dedi. Her ne kadar kastınız başka da olsa deri rengine ve ırka referansla espri ayıptır. “Kunta Kinte”, “Yamyam”, “gündüz feneri”
hiç farkı yok. Romanlara “şopar” denmesini istemiyorsan siyahlara Kunta Kinte demeyeceksin. Asıl şaşırdığım, renklere duyarlı Çarşı’nın dev fırsatı kaçırması. “Ben de eskiden Kunta Kinte’ydim” diyen Başbakan şu anda bembeyaz olduğuna göre Michael kadar olsun Beşiktaşlı olmayı hak etmedi mi acaba?