Sıtkı Altuner emekli edebiyat öğretmeniydi ama onu bu yönüyle tanımlamak hayatını basite indirgemek olur, kendisi benzeri pek görülmeyen bir kitap âşığıydı. Her iflah olmaz âşık gibi kendini hiç düşünmezdi, varsa yoksa sevgilisi kitaplardı, bu nedenle ömrünü kitaplara adamıştı. Yıllarca bir kaza olur, yangın çıkar, kitaplar yanar diye evinde soba yakmadan oturdu.
Kara haber yılın son günü duyuldu: 31 Aralık 2022’de Sıtkı Altuner’in (77) vefat ettiği haberi yayıldı. Haberle birlikte hatıralar da geldi. Sıtkı Hoca ile 1990’ların başında bir pazar günü Beyazıt Meydanı’nda tanışmıştım. Lise öğrencisiydim, Teşvikiye Camii önünde kitap satışı yasaklanmış, ne yapayım derken Beyazıt’a yolum düşmüştü, zaten kitap satmasam da kitap ve fotoğraf makinesi satılan tezgahlar arasında dolaşmayı severdim. Sıtkı Hoca erken gelirdi, neyin iyi, neyin kötü olduğunu hemen anlar, beğendiklerini sorgusuz sualsiz alırdı. Zamanla daha uzun sohbet etmeye başladık, bazı kitapları neden aldığını sorduğumda, bildiklerini saklamaz, hiç dikkat etmediğim ayrıntılardan söz ederdi. Bazen yayınevinden, bazen kitabın içindeki bir bölümden söz eder, hiç önemsemediğim bir kitabın gözümün önünde adeta çiçek açtığını, nefes aldığını hissederdim. Yıllar geçti, ondaki heyecanın ve tutkunun bir benzerini pek az kişide gördüm.
Narteks
Sonra bir gün Sıtkı Hoca, Beyoğlu’nda Aslıhan Pasajı’nda bir dükkan açacağını söyledi. Narteks açıldığında yıl 1994 olmalı, içi üç-dört sıra kitap dolu o siyah büyük poşetleri taşımasına yardım ettiğimi hatırlıyorum. Yeşilpınar’daki evine gittiğimde, evin bütün koridorlarının ve odaların tavana kadar kitap dolu olduğunu görünce çok şaşırmıştım. Binlerce imzalı kitap vardı, kendisiyle ilgili bütün haberlerde görüleceği gibi en büyük hayali bir kitap müzesi açabilmekti. Sonunda vefatına kadar topladığı kitapların sayısı imzalı kitaplar dahil yarım milyona varmıştı. Tanıdığım, bildiğim hiçbir sahafın böyle bir sayıya yaklaşabildiğini sanmıyorum.
Kayseri, Pazarören’de eski köy enstitüsü binalarından birinde 1948 veya sonraki yıl çıkan yangında kitapların yanarak yere düştüğünü gören küçük Sıtkı Altuner, “Kuşlar yanıyor!” diye ağlamış. Yıllar sonra emekli olunca açtığı dükkana bu nedenle içinde ateş taşıyan bir bitki olan Narteks adını vermişti. Narteks bitkisinin kitaba ve insana benzediğini hep söylerdi. Kitabı da insanı da yüceltirdi. Hocanın hiç sevmediği kişiler ise kitapları küçümseyenlerdi. “Bu çöpü kaç liraya satıyorsun?” gibi aşağılayıcı ifadelerle kitap almak isteyenlere parasını vermek isteseler de o kitabı satmak istemezdi. Zaten bana öyle geliyordu ki çok sevdiği kitapları satmaya değil, adeta satmamaya çalışır gibiydi. Bazı kitapları ondan koparırcasına aldığımı hatırlıyorum. “Satmak istersen önce bana getir” derdi.
Değeri bilinmeyen kitapları alır, onları vitrinde bir Mona Lisa tablosu gibi sergilerdi. Bir zamanlar kimsenin yüz vermediği, yazarı da yayınevi de unutulmuş bir kitabın ne kadar güzel olduğunu anlatır, soranlara yazardan, çevirmenden, kapağı çizen ressamdan başlayarak kitabın baskı tekniğine kadar bir dizi ayrıntı sıralardı. İmzalı kitapları depoya gitmeden önce gösterir, üzerine konuşurduk.
Kitap müzesi
Sıtkı Altuner, kitap müzesi hayalinin gerçekleştiğini göremedi, belki kimse göremeyecek ama çok daha önemli bir şeyi gerçekleştirdi, birçok insana dokundu. Dükkanında çay içer, klasik müzik dinler, dostlarıyla edebiyat tarihinden mitolojiye, klasik müzikten köy enstitülerine varıncaya kadar pek çok konuda sohbet ederdi. Müşterileriyle olan ilişkilerini de yıllar boyunca ilgiyle izledim. Zeki ve kültürlü biri gelirse alışveriş farklı bir boyut kazanırdı, bazı kitapları “parasını müsait olduğunda alırım” diyerek verdiğine defalarca şahit oldum. Kimileri de değerli bir kitabı üç kuruşa almak ister, Sıtkı Hoca ise belirlediği fiyattan asla geri adım atmayınca bazen tartışma yaşanırdı. Bu kişiler hocanın çok pahalıya kitap sattığını iddia eder, kimisi gereksiz yere öfkelenirdi. Sıtkı Hoca ise böyle kişilere karşı asla taviz vermez, elindeki kitabın ilk baskı olduğunu söyler, yeni baskısı için kitabevlerine yönlendirirdi. Oysa bu kişiler zaten kitabevlerindeki kitap fiyatlarından da şikayetçiydiler. Tuhaf ama baskı tarihi geriye gittikçe kitap fiyatlarının azaldığını düşünenler olurdu.
Öğretmenlikten gelen tavrını ömrünün sonuna kadar sürdürdü ve lise öğrencilerinden doktora yapanlara kadar herkese yardımcı oldu. Hiç unutmuyorum bir gün tez için kaynak arayan bir öğrenci gelmişti, hoca da aralardan bir yerden bir kitap çıkardı ve “bu işine yarar” dedi. Öğrenci de kapağa bakıp “Yanlış anladınız galiba bu kitabın yazdığım tezle ne ilgisi var?” dedi. Bunun üzerine Sıtkı Hoca kitabın içindeki bir bölümü gösterdi ve ilgisini açıkladı. Öğrenci arkadaşın çok utandığını hatırlıyorum.
Hocanın bir merakı da kitaplardan çıkan mektup, çiçek veya not gibi küçük nesnelerdi, bunları toplar müze gibi sergilerdi. Eğer bir gün bir Sıtkı Altuner Kitap Müzesi açılacaksa kitapların içinden çıkan nesnelere ayrı bir önem verdiğinin bilinmesini isterim.
Ruhu şâd olsun.