Türk-ABD ilişkilerini merak edenler bir noktayı iyi bilmeliler.
ABD için İsrail bir yana, dünya bir yanadır.
Türk- ABD ilişkileri, Türk-İsrail ilişkilerinden geçer. Eğer İsrail ile kavga ederseniz, ABD ile kavga ettiğiniz sonucu çıkarılır.
Belki bazılarımızı şaşırtacak, belki tepkilendirecek, ancak beğenelim veya beğenmeyelim, gerçek budur. Ya bu gerçek kabul edilir ve ona göre politika izlenir.
İsrail ve bu ülkenin uzantısı sayılan Yahudi Lobisi, özellikle Türkiye ile ilişkiler konusunda Washington’u kontrol ediyor, politikaları yönlendiriyor. Hemen her alanda hakim durumdalar. İsrail’e düşman bir ülke ile dost olan herkes de Yahudi Lobisi’ni karşısında buluyor.
Bu verilerden sonra, konumuza geçelim.
Türkiye, kendine göre doğru bulduğu politikalar izliyor, ancak bu politikalar Washington-Tel Aviv ekseninde farklı görülüyor. Bu nedenle de, Türkiye, Washington’daki konumunu hızla kaybediyor.
Bu noktaya gelmesinde de, Yahudi Lobisinin büyük etkisi var.
Türkiye’nin, İsrail’i yok edilmesi gereken bir ülke olarak gören İran ile yakınlaşması ve Mavi Marmara Gemisi olayı, Yahudi Lobisinin Ankara’yı “istenmeyen ülke” olarak nitelemesine yetiyor.
Kongreden Türkiye artık geçemiyor...
Yahudi Lobisinin en güçlü ve etkili olduğu kurumların başında, ABD Kongresi geliyor.
Türkiye, Beyaz Saray-Dışişleri Bakanlığı veya Pentagon’a, görüş ayrılıkları olsa dahi bazı politikalarını anlatabiliyor ve bir oranda da anlayış bulabiliyor. Ancak, Kongre’deki durum son derece ümitsiz.
Temsilciler Meclisi veya Senato (toplam 535 kişi) tümüyle iç politikayı düşünüyor. Türkiye’nin stratejik önemiymiş, bölgedeki ağırlıymış, umurlarında dahi değil. Onlar için önemli olan, seçmenlerini memnun etmek. Medyanın duymak istediğini söylemek.
Kongre üyelerinin büyük bölümü için her şey siyah-beyaz dır.
Ya Amerika ve İsrail ile dostsunuzdur veya düşmansınızdır.
İran düşmandır. Ahmedinecad şeytandır. Bu ülkenin lideriyle kucaklaşan da, kongredekilerin tümü için kötüdür. İstediğiniz kadar kendinizi anlatmaya çalışın, istediğiniz kadar politikalarınızın tutarlılığını söyleyin. Hiçbir şey değişmez.
Kongre, Yahudi Lobisinin oyun alanıdır.
Bugüne kadar Yahudi Lobisi, Türkiye’yi dost görür ve kötülüklere karşı korurdu.
Kıbrıs konusunda, Rumlara ve Yunanlılara fazla yüz vermez, Türkiye’yi kollar, İşkence ve İnsan Hakları konularında gözlerini kapar, Ermeni soykırımı oylamasını engeller, Kürt sorununda destek vermez, petrol hattında Ankara’ya arka çıkar, Türkiye ne silah istese hemen kabul ederdi.
Artık bunların hepsi bitti.
Yahudi Lobisi, Kongreyi Türkiye’ ye kapattı.
Sadece Kongreyi değil, hemen hemen tüm politika oluşturanları da etkilemeye başladı. Kullandıkları sloganlar da çok etkileyici:
- Türkiye, ABD’ye ihanet ediyor.
- Türkiye artık güvenilmez bir ülke oldu.
- Türkiye, Amerika’nın düşmanlarıyla dost oluyor.
Medya, STÖ ve fonlar da lobinin etkisi altında...
Yahudi lobisinin aynı oranda etkili olduğu diğer kurumlar arasında, Amerikan medyasını, akademi dünyasını, sivil toplum örgütlerinin en önemlilerini ve büyük fonlarını da sayabilirim.
Büyük Medya ve TV’lerin büyük bölümü Yahudilerin elinde. İsrail’e dokunanın eli yanıyor. Aynı kaynaklarda, kısa bir süre öncesine kadar, Erdoğan ve Türkiye konusunda son derece övgü dolu yazılar çıkardı. Başbakan yere göğe konulmaz, Türkiye Amerika’nın en yakın ve değerli müttefiki olarak nitelenirdi.
Bugün, aynı kişiler eleştiri kampanyasının başını çekiyorlar. Yazıların büyük bölümü olumsuz. Erdoğan ve Davutoğlu’nun Türkiye’yi başka bir yerlere çekmeye çalıştığı işleniyor.
Akademi dünyası ve önde gelen Sivil Toplum Örgütleri de Yahudilerin etkisi altında. O kesimlerin de eski bakışları kalmamış durumda. Türkiye hakkındaki raporlar, konferanslar olumsuzluklarla dolu.
Tabii bir de Fon’ lar var.
Yüz milyarlarca doları yönlendiren, yatırımların nereye gideceğini etkileyen, Uluslararası Para Fonu gibi mali kurumlar da sözü dinlenen lobi, belki bu alanda henüz harekete geçmiş değil, ancak ilerde durum gerginleşirse, sürprizlerle karşı karşıya kalınabilir.
Hedefte, hem İslam hem de Davutoğlu var...
Amerikan siyasi yaşamında Cumhuriyetçilerin etkilerinin artması da, Ankara için kötü haberler getiriyor. Hele Eric Edelman gibi, ABD’nin eski Ankara Büyükelçisi, muhafazakarların ve Yahudi lobisinin çok önem verdikleri bir ismin, şimdiye kadar kapalı kapılar arkasında söylediklerini şimdi açıkça söylemesi ve “Ak Parti’yi artık şımartmaktan vaz geçmeliyiz” demesi, Washington’daki alarm zillerinin çalmaya başladığının çok tipik bir örneğidir. Bu, küçümsenmemesi gereken bir gelişmedir.
Edelman gibi geçmişte Türkiye’yi daima destekleyen muhafazakarlar şimdi ateş püskürüyorlar ve hedeflerindeki isim de, Dışişleri Bakanı Davutoğlu. Türkiye’nin yönünü değiştirdiğine ve dış politikaya İslamcı ideolojisini soktuğuna inanılıyor.
Bu kampanya devam ettiği taktirde, Davutoğlu’nun çok daha açık bir hedef haline gelmesini bekleyebiliriz.
Türkiye'nin müslümanlığı hatırlanır oldu...
Konuşmalarım sırasında beni hayretler içinde bırakan noktalardan bir diğeri de, belirli çevrelerde Türkiye’nin Müslümanlığının olumsuz şekilde hatırlanmaya başlanmasıydı.
Amerika için en büyük milat, El-Kaide’nin 11 Eylül saldırısıdır. Bu olaydan sonra, Amerika için İslam tehlikeli bir din konumuna sokuldu. Müslüman ülkelere farklı bakılmaya başlandı. Bunların içinde, aynı potaya Türkiye konmazdı. Bu defa, Türkiye’nin de özellikle İran ile aynı resmin içinde görüldüğünü gözetledim.
Bir şeyler yapılmadığı, gereken önlemler alınmadığı taktirde, Ankara’nın Washington ile yollarının bir daha kolay kolay birleşmeyecek şekilde ayrılmak üzere olduğunu hissettim.
Bu da beni korkuttu.
YARIN:
ABD ile itişmenin faturası hazırlanıyor...
• Birbirimize bağımsızlık veya Onurlu dış politika dersleri vermeyelim. Erdoğan-Davutoğlu ikilisinin dış politikası benim de hoşuma gidiyor, ancak biraz da gerçekçi olursak, atılan adımların, Türkiye’nin uzun vadeli büyük çıkarlarına zarar vermeye başladığı izlenimi artıyor. Durumun pek parlak olmadığı sonucu çıkıyor. Washington, Türkiye’ye tümüyle sırt dönebilir, Erdoğan-Davutoğlu ikilisini silip atabilir mi? Hayır, ABD bir süper güç olarak herkesle ilişki sürdürür. Ancak her ilişkinin de bir faturası vardır. Washington, şu sıralarda Haziran 2011 seçimlerini bekliyor. Çıkacak sonuç ve sonrasındaki politikalara göre, Ankara ile yeni bir ilişki düzenine girilecek. Ya Türkiye genel yaklaşımına ince ayar yapıp değiştirecek veya bir fatura ödeyecek. Faturanın ana hatları da hazır...