Hep söylerim... “Otomobil ya da kamyon deyip de geçmeyin!” diye... Tabii “Onun da bir kalbi var” diye sürdürmeyeceğim satırlarımı. Ancak taşıtların dünyasında hayli ilginç hikayeler, bilinmedik alışkanlıklar, uygulamalar var. Kimi ülkede cezalar farklıdır, kimi ülkedeyse navigasyonun sesi beğenilmediği için otomobil değiştirilmeye ya da “geri çağırılmaya” kalkılır. Kimi ülkelerde sürücülerin bir bölümü için aracın en önemli unsuru “korna” iken, kimi ülkelerde başlı başına otomobilin kendisi, “güvenlik” ile eşdeğerdir... İsterseniz gelin, “bu pazar size sayfamla bir dünya turu attırayım” birkaç dakikalığına... Evet, kemerleri bağlayıverelim o halde!
Benzin istasyonundan uzaklaşmamalı!
Dünyanın en çok hayal edilen ve en ulaşılması güç otomobillerinin markasıdır Bugatti. 1000 ile 1.500 beygir arasında değişen güçlerdeki modelleri piyasaya süren Bugatti, otomobillerinin her açıdan sıra dışı olmasına özen göstermiştir. Bu özen, Veyron ve Chiron gibi modellerin “yakıt tüketimleri”ne de yansımış elbette. Nitekim 8 lt hacimli 4 turbo beslemeli W16 motora sahip Veyron EB 16.4 kullanan bir sürücü, şayet aracın son sürati olan 408 km/s ile sürekli yol almak isterse, bu hevesinin sona ermesi 12 ila 20 dakikayı alıyor. Zira 100 litrelik deposunun bitmesi için bu kadar süre yetiyor! Deponun maksimum hızda boşalma süresi ise 1.500 beygirlik Chiron’da 9 dakikacık. Diğer “biten” şeyleri saymıyorum bile...
‘Kornana kuvvet be yiğidim!’
Hindistan, pek çok kişi için dünyanın en mistik yerlerinden biridir. Ancak, “naçizane gitmiş biri olarak” söylemeliyim ki, trafikte en çok korktuğum ülkelerden biridir. Zira sürücüler, kesinlikle karıncaları örnek almışçasına birbirinin dibinden ayrılmayan, boşluk bırakmayan kişilerden oluşuyor. Bununla birlikte bu ülkedeki sürücülerin en değer verdiği konu “korna”dan başkası değil. Ülkede standart otomobil kornaları yetmediğinden, internet siteleri ve aksesuarcılar her otomobil için “güçlendirilmiş” korna satıyor. Audi gibi üreticiler ise “fabrika çıkışlı özel kornalar” ile satılıyor bu ülkede. Zira standart korna bir yılda bozuluyormuş. Peki neden mi korna çok kullanılıyor? Bazı sürücüler, bunun bir güvenlik ve kaza önleme “sistemi” olduğunu öne sürerken, kimileri de “Bilmiyorum, ama ailem de çok kullanırdı” demekle yetiniyor!..
Deri alerjisi otosunu sattırdı
İnsan özene bezene aldığı otomobilini satar mı? Ben, sırf alerjisi azdığı için kedisini başkasına vermek zorunda kalanı biliyorum. Dolayısıyla alerjisi nüksettiği için otomobilini satan da benim için normaldir aslında. Ama herkes benim gibi düşünmeyebilir deyip de yazıyorum...
Dünyaca ünlü “Top Gear” programıyla ünlenen ve tam bir otomobil tutkunu olan James May, bu hikayenin kahramanı. 2007 yılında 1972 model bir Rolls-Royce Corniche satın alan May, 10 yıl sonra aracın içinde kullanılan “derinin” kendisinde alerji yaptığını fark etmiş. May, bunun üzerine otomobilini bir açık artırmada satmak zorunda kalmış tabii. Ama eminim üzülmüştür...
Servetini söyle, cezanı yazayım!
Şayet trafik cezalarından şikayetçiyseniz, İsveç’te yaşamadığınıza şükredin diyeceğim. Zira İsveç’te hız cezaları, insanların mal varlıkları üzerinden hesaplanıyormuş.
‘Seni navigasyondan bile kıskanırım’
2010 yılının tarihini taşıyan bir kitapta belirtildiği üzere, insanlar bazen, makinelerle de “zıtlaşabiliyor” ya da “inatlaşabiliyor” maalesef. Benim de bizzat tanıdığım, “ben” kadar yakın kişiler var bu konumda olan. Ancak kitaba göre bu konu, bir dönem BMW’nin başını ağrıtmış.
Nitekim bazı sürücülerin, kadın sesi nedeniyle navigasyondaki komutları dinlemediği ortaya çıkmış! BMW de bazı araçları servise çağırmak zorunda kalmış! Türkiye’de de benzer bazı olaylar duydum. Marka vermeyeceğim, ancak iki erkek sürücünün eşlerine satın aldıkları otomobilleri “navigasyonda erkek sesi var diye” iade etmek istediklerini biliyorum...
Bir gangster ve Başkan’ın ortak yanı!
Aslında bunun hikayesinin daha önce de yazmıştım ama yeri gelmişken tekrarlamak istedim... Olay, bir gangster ile bir ABD Başkanı’nın ortak yanı ile ilgili. Yani 1928 model Cadillac 314A Town Sedan ile... Tamamen zırhlı olan bu otomobil, zamanında ünlü gangster Al Capone’a aitmiş. Ancak Al Capone tutuklandıktan sonra bu otomobil, FBI’ın elinde kalmış. Efsane o ki, 2. Dünya Savaşı sırasında harcamalar nedeniyle ABD Başkanı Franklin D. Roosevelt’e zırhlı bir otomobil almak mümkün olamamış. Bunun üzerine Başkan’a, Al Capone’un otomobili önerilmiş. O da sadece birkaç kez binmiş bu araca. Öyle deniliyor işte...
Kutup ayılarından korunmak için
Kanada’nın Cuhrchill kenti, kutup ayısı nüfusunun yüksekliği nedeniyle “dünyanın kutup ayısı başkenti” olarak biliniyor. Manzaranın büyük oranda bembeyaz olduğu bu kentte, her ne kadar kutup ayıları, buranın normal sakinleri kabul edilse de, “tedbiri elden bırakmamak” gerekiyor. Nitekim bölgede yaşayanlar, araçlarını park ettikleri zaman “kapılarını kilitlememeye” dikkat ediyor. Şayet biri kutup ayısı tarafından kovalanırsa, otomobile sığınıp korunsun diye...
James Bond ve sevgili 3 boyutlu yazıcı
Ben içinde otomobil geçmeyen “James Bond” filmine “James Bond filmi” demem arkadaş. Hele de 1965 model Aston Martin DB5 “kırmızı çizgimiz”dir. Ancak 2012 yılında gösterime giren ve Bond serisinin 50. yılına denk gelen “Skyfall” filmin bir sahnesinde, İngilizlerin bile “milli miras” diye nitelediği “DB5”, patlayıcılarla havaya uçuruluyordu. Bu işe ben bile çok bozulmuş ve günlerce “Nasıl yani ya?” sorusunu yöneltmiştim kendime. Allahtan sonra ortaya çıktı ki, olay, 3 boyutlu yazıcıdan çıkan küçültülmüş bir DB5 kopyası, bir adet Porsche 928 ve bir tutam kamera hilesinden ibaretmiş. Sonrasında sorumu “Neden 928 ama?” şeklinde revize etmiştim!
Adını müzikten alan modeller
Otomobilde müzik dinlemek, sanırım her sürücünün sevdiği bir şeydir. Ancak müziğin, “otomobillerin adlandırılmasında” kullanılması insana ilginç geliyor.
Nitekim, bunun bir hayli örneği var. Örneğin Türkiye’de de satılan Honda’nın Jazz, Accord ve Prelude modelleri gibi. Ya da Ford Tempo, Hyundai Sonata, Kia (Forte, Cadenza ve Rondo) gibi...
Avukatına kızdı, hız sabitleyiciyi buldu
Otomotiv dünyasında “cruise control” olarak adlandırılan “hız sabitleyici”yi bulan kişi, 5 yaşındayken görme yetisini kaybeden mühendis Ralph Teetor’du. Avukatı, direksiyonda yavaşlıyor, diğer zamanlarda da hızlanıyordu. Teetor buna sinir oldu ve bir sistem geliştirmeye karar verdi. Ayrıca ABD’de 2. Dünya Savaşı sırasında yakıt tüketimini ve lastik aşınmasını azaltmak amacıyla hız sınırının saatte 56 kilometreye indirilmesi de buna tuz-biber olmuş. Teetor’un “Speedostat” sisteminin kullanıldığı ilk araçsa, 1958 model Chrysler Imperial olmuş.