Bazı otomobiller, özel seri modeller var ki, isimleri öyle tesadüfen verilmemiştir. Kimisi bir mühendisin ya da tasarımcının kimisi de yakın bir müşterinin adıdır aslında...
Geçtiğimiz hafta otomobil dünyası, en çok da “dünyanın en pahalı otomobili” unvanını Ferrari’lerin elinden alan Mercedes’i konuştu... Şimdi “Naaapalım yaaani?” diyebilirsiniz ancak durum o kadar basit değil. Zira 1955 model “Mercedes Benz 300 SLR Uhlenhaut Coupe”, “bugüne kadar satılan en pahalı otomobil” olarak adını tarihe gururla yazdırdı. Dünyada sadece iki adet bulunan ve ikisi de Almanya’daki Mercedes Müzesi’nin mülkiyetinde bulunan araçlardan biri, kapalı davetle yapılan bir açık artırmada tam “135 milyon euro’ya” alıcı buldu. Aracın özel bir koleksiyona satıldığının dışında bir bilgi verilmezken, buradan gelen paranın, Mercedes Vakfı tarafından değerlendirileceği bildirildi.
Fiyatıyla, daha önce aynı rekoru elinde tutan ve 2018’de 48 milyon dolara alıcı bulan 1962 model Ferrari 250 GTO’yu 3’e katlayan Mercedes Benz 300 SLR Uhlenhaut Coupe, aslında 1954’te iki Formula 1 yarışı kazanan araçtan türetilmişti. Adını ise, daha sonra dünyanın efsanevi spor otomobilleri arasında yer alacak 300 SL’i tasarlayıp geliştiren Rudolf Uhlenhaut’tan almıştı. Aynı zamanda Mercedes’in motor sporları bölümünün de başında bulunan ve dahi olarak kabul edilen Uhlenhaut, bu nedenle markanın yine efsane olarak kabul edilen yarış aracı “W 196 R Silver Arrows”un (Gümüş Ok) yaratılmasına da vesile olmuştu.
Ne özelliği vardı?
Peki, araca isminin verilmesini bu nedenle mi hak etmişti? Biraz “Evet” biraz da “Hayır!” Zira onun hakkında söylenen çok efsane ve hikâye var. Ama Mercedes’in, Juan-Manuel Fangio ile birlikte yarışlarda adını zaferlere yazdırmasında çok büyük etkisi olduğu için olabilir. Zira Fangio da, onun geliştirdiği araçlarla dünya yarış tarihine geçmişti.
Hatta anlatılan o ki, bir gün birlikte yemek yediği F1 şampiyonu Fangio, kullandığı otomobille ilgili Uhlenhaut’a şikâyette bulunur ve iyi ayarlanmadığı için pistte yavaş kaldığını savunur. Uhlenhaut, bunun üzerine hışımla masadan kalkar, takım elbiseyle Fangio’nun otomobilinin direksiyonuna geçer ve piste çıkar. Almanların ünlü yarış pisti Nürnburgring’i Fangio’dan 3 saniye daha kısa sürede tamamlar ve şampiyona dönerek “Sadece biraz daha antrenman yapmaya ihtiyacın var!” der...
Test pilotunun adı
İtalyan süper spor otomobil üreticisi Lamborghini de, 40 yıl markanın test pilotluğunu yaptıktan sonra emekli olan Valentino Balboni’ye emekli ikramiyesinin yanı sıra bir da onun adını taşıyan ve sadece 250 adet üretilen bir araç hediye etmişti adeta. 2009’da tanıtılan Gallardo LP 550-2 Valentino Balboni, 550 beygir güce ve 320 km/s’lik azami hıza sahipti.
Emekli olduktan sonra da markanın elçiliğini yapmayı sürdüren, bu amaçla dünyanın pek çok ülkesine de giden Balboni, 1967’de bizzat şirketin kurucusu Ferrucio Lamborghini tarafından işe alınmıştı. 40 yıl boyunca Miura’dan Gallardo’ya, Murcielago’ya kadar pek çok popüler modelin ince ayarları, mükemmelleştirme işlemleri onun test sürüşleri sayesinde olmuştu. Hatta bantlardan inen pek çok otomobil, müşterilerine teslim edilmeden önce onun ellerinden geçmişti.
Hazır Lamborghini’den bahsetmişken, onun yakın komşusu Pagani’den ve “toprağı” Ferrari’den söz etmeden olmaz tabii. Enzo Ferrari, zaten soyadını “marka” olarak kullanarak, bir efsane yaratmıştı. Enzo ayrıca hayattayken, bir dizi Ferrari ve Fiat modeline ölen oğlu “Dino”nun adını vermişti. Ancak Ferrari, 2000’li yılların başında bu kez markanın kurucusunun adını bir süper otomobile vermişti... Enzo, 2000’li yılların başında kazanılan ilk Formula 1 şampiyonluğunu kutlamak amacıyla 2002’de piyasaya çıkmış, büyük ses getirmişti...
Bir dostu anmak...
Labmorghini’nin yakın komşusu olan Pagani’yi de yazayım o zaman. Kendi otomobilini yapmak ve markasını yaratmak için yola çıkan, bugün de ürettiği seçkin süper spor otomobilleriyle dünya çapında tanınan Horacio Pagani, 2011 yılında tanıttığı “Huayra BC” ile büyük ses getirmişti. “Özel seri” olan ve üretimi sadece 20 adetle sınırlı olan “Huayra BC”, aslında Pagani’nin bir dostuna vefası niteliğindeydi. Zira sonundaki “BC” harfleri, dünyanın önemli Ferrari koleksiyonerleri arasında yer alan Benny Caiola’nın baş harfleriydi. Peki Ciola’nın, Pagani ile ne işi vardı. Söylenen o ki, Pagani’yi kendi otomobilini üretmek için cesaretlendirenlerden biriydi. Zira Horacio Pagani’nin ürettiği ilk Huayra’yı da o satın almıştı. Vefa, böyle bir şey herhalde...
Aslında çok otomobil var size anlatmak istediğim ama yer dolmak üzere... Özet geçmek en iyisi sanırım... İngiliz Lotus markasının en tanınmış modellerinden biri olan “Elise”, 1993’te Bugatti tarafından satın alınmaya çalışılmıştı. O dönem Bugatti ve Lotus’un başkanlığını yürüten Romano Artioli, İngiliz markanın bir sonraki yeni modeliyle tarihte iz bırakmak istemiş olacak ki, torunu Elisa’nın ismini vermişti. Lotus Elise böyle doğmuştu...
Fransız üretici Citroen’in, Türkiye’de de birkaç yıl öncesine kadar satılan “Picasso” modelinin, bir dönem Andre Citroen’e resimler yapan Pablo Picasso’dan geldiğini, Opel’in minik ama “başarısız” modeli “Adam”ın, aslında markanın kurucusu Adam Opel’in adı olduğunu söylemeyeyim mi? Çok nadir bir otomobil olan ve İtalyan marka tarafından Pininfarina’ya üretim izni verilen “Ferrari Sergio”dan da mı bahsetmeyeyim? Yani onun adının, Türkiye’deki BMC de dahil olmak üzere pek çok markaya önemli araçlar tasarlayan Pininfarina’nın kurucusu Sergio Pininfarina’dan geldiğini belirtmeyeyim mi?
McLaren’in, eski sürücüsü Ayrton Senna’nın adını taşıyan modelini zaten biliyorsunuz. Acura’nın, bir dönem ABD’de CART serisinde Honda ile yarışan Alex zanardi için çıkarttığı özel seri NSX’ini de bilenleriniz olabilir tabii. Peki ya, Alfa Romeo’nun tanınmış modeli “Giulietta”nın nereden geldiği konusunda fikri olan? Benim bildiğim bir “efsane” var mesela... Daha çok gizemli filmleriyle tanınan ve filmlerinde bolca Alfa Romeo kullanan İtalyan yönetmen Federico Fellini’nin karısının adından geldiği söyleniyor zira...
Bence burada kesmeliyim... Çünkü sonu gelmiyordu... İyi pazarlar.