Son 15 yılın en yetenekli solak hücum oyuncularını kabaca saymaya kalksak akıllara ilk gelecek isimler; Lionel Messi, Raul Gonzalez, Robin van Persie, Ryan Giggs, Gareth Bale, Erling Haaland, Alex de Souza, Gheorghe Hagi, Bernardo Silva, Mesut Özil, Alexander Sörloth ve Anderson Talisca olur.
Peki, Fenerbahçe'nin 19,5 milyon euroluk rekor bonservis bedeliyle Sevilla'dan kadrosuna kattığı Youssef En-Nesyri'yi de en başarılı solak golcüler arasında sayabilir miyiz?
Bence evet...
Jose Mourinho'nun transferdeki 1 numaralı hedefi olan En-Nesyri tam 9 yıl İspanya'da top koşturduktan sonra Fenerbahçe'ye geldi. Temmuz 2015'te Fas kulübü AM Football'dan 125 bin euro karşılığında Malaga U19 takımına transfer olan En-Nesyri, 2018'de 6 milyon euroya Malaga'dan Leganes'e gitti. 2020'de ise bu kez 20 milyon euroya Sevilla'nın yolunu tuttu ve bu kulüpte 4 sezon başarıyla top koşturdu.
Sevilla'da 2 kez UEFA Avrupa Ligi şampiyonluğu yaşayan 1,88 boyundaki En-Nesyri'yi oyuncu profili olarak en çok Alexander Sörloth'a benzetiyorum. Ona 'Faslı Sörloth' dersek abartmış olur muyuz bilmiyorum fakat birçok açıdan birbirlerine
1984 veya 1985 yılıydı. Ziverbey Karacan Sokak'taki mütevazı evimizde oturduğumuz yıllar...
Yan komşumuz Gülseren ablanın Almanya'da yaşayan ablası yaz tatili için İstanbul'a gelmişti. Gurbetçi kadının eşi İtalyan'dı. Angelo ve Suzi isminde iki de çocukları vardı. Angelo 16-17, Suzi 14-15 yaşlarındaydı. Bense 10 veya 11 yaşındaydım...
12 Eylül sonrası Türkiye'de sular çoktan durulmuştu ama Almanya sokaklarında 'dazlak' terörü yaşanıyordu o senelerde. Saçlarını kazıtan neonazi Almanlar, başta Türkler olmak üzere ülkedeki yabancılara saldırıyor hatta evlerini yakıyordu. 1993 yılında aynı aileden 5 Türk'ün yanarak can verdiği Solingen katliamının ön hazırlıkları yapılıyordu adeta...
Gurbetçi kadın (ismini maalesef hatırlamıyorum) ve İtalyan eşi alışverişe gitmişlerdi. Kısa sürede arkadaş olduğumuz Angelo ve Suzi ise bizim evin bahçesine gelmişti. Ben ve üç ağabeyim, Angelo ve Suzi ile sohbet etmeye çalışıyorduk. Çok az Türkçe biliyorlardı. Bu sürpriz arkadaşlarla konuşmak bizim için çok eğlenceliydi!
Öğle
İyi futbol, iyi futbolcularla oynanır... Rekabetin zirveye çıktığı, detayların sonuçları belirlediği modern futbolda kalite seviyesi düşük isimlerle iyi futbol oynamak, kupalar kazanmak neredeyse imkansızdır.
Bu gerçek yüzlerce kez kanıtlanmıştır. Büyük kulüpler için futbolda B sınıfı oyuncularla varılabilecek bir yer yoktur...
Üç yıldır şampiyonluk yaşayamayan Beşiktaş'ın bu anlamda Rafa Silva'yı kadrosuna katarak çok önemli bir transfer gerçekleştirdiğini düşünüyorum. Üç senelik sözleşme imzalayan 31 yaşındaki Portekizli yıldıza yıllık 6 milyon euro ücret ödenecek. İkinci Başkan Hüseyin Yücel tarafından karşılanacağı ileri sürülen 10 milyon euro imza parasıyla birlikte Rafa Silva'nın 3 yıllık toplam maliyeti 28 milyon euroyu bulacak.
Malumunuz Beşiktaş'ta Miralem Pjanic, Alex Teixeira, Dele Alli, Oxlade Chamberlain ve Ante Rebic transferleri de büyük heyecan uyandırmıştı. Pjanic, Teixeira ve Dele Alli bir yılı zor tamamladı. Chamberlain ve Rebic'in yarattığı hayal kırıklığı da ortada...
Sütten ağzı yanan Beşiktaşlılar
Fenerbahçe, Süper Lig'deki 10 yıllık şampiyonluk hasretine 2024-2025 sezonunda son verebilecek mi?
Yaklaşan yeni sezon öncesi belki de en çok bu sorunun cevabı merak ediliyor. Medyada belki de en fazla bu konu hakkında yorum yapılıyor...
Jose Mourinho'yu 2 yıllık sözleşmeyle göreve getiren Başkan Ali Koç, Aziz Yıldırım'a üstünlük sağladığı genel kurul öncesi, "Öyle bir takım kuracağız ki, benim size şampiyonluk sözü vermeme gerek kalmayacak" demişti. Geride kalan 6 yılda bir kez Türkiye Kupası kazanabilen Başkan Koç'un, Mourinho ve Sportif Direktör Mario Branco ile çok güçlü bir kadro oluşturacağını düşünüyorum. Zaten başka şansı da yok. Hem camiaya geri adım atamayacağı çok net bir söz verdi hem de şampiyonluğun bu kez olmazsa olmaz olduğunu gayet iyi biliyor...
EURO 2024, 14 Temmuz Pazar günü oynanacak final maçıyla bitecek. 18 Temmuz Perşembe günü ise Türkiye Futbol Federasyonu'nda olağanüstü genel kurul yapılacak. Bir hayli yıpranan ve birçok kulüp tarafından, "istenmeyen adam" ilan
Dikkatinizi çekmiştir sanıyorum, Fenerbahçe Başkanı Ali Koç'un son günlerde yaptığı açıklamalarda altını özenle çizdiği bir metafor var. Koç son olarak Jose Mourinho için Ülker Stadı'nda düzenlenen imza töreninde 'Cam Tavan'dan bahsetti. Ali Koç'un sözünü ettiği elbette otomobillerdeki cam tavan değildi!..
Başkan Ali Koç, "Seneye hepimizin arzuladığı, hedeflediği, cam tavanı kırarak ulaşacağımız şampiyonluk, önümüzdeki şampiyonlukların da habercisi olacaktır. Sezonu beklemek hepimiz için zor. İçimiz içimize sığmıyor, heyecanımız, umudumuz sonsuz. Allah yar ve yardımcımız olsun. Fenerbahçe’nin önü açık olsun. Yaşa Fenerbahçe...” demişti.
Cam Tavan Sendromu ilk kez 1980'li yıllarda ABD'li toplum bilimciler tarafından gündeme getirilmiş. Kadınlar başta olmak üzere toplum içinde veya meslek gruplarında yükselmek isteyen bireylerin önüne çıkarılan soyut engellere vurgu yapılmış.
Cam Tavan bir metafor; elle tutulmayan, gözle görünmeyen toplumsal bir bariyer
Okan Buruk'un Galatasaray'da futbol oynadığı yıllardaki lakabı 'Süper Bücür'dü. 1,68 boyundaki Buruk, sağ kanat oyuncusuydu. Ele avuca sığmaz bir topçuydu. Enerjisi ve isabetli ortaları kadar hakemleri aldatmaya yönelik taklalarıyla da ünlüydü. Yere düştüğü zaman fiziğinin avantajını da iyi kullanırdı. Dönmeye başladığı zaman nerede duracağını kestirmek güçtü. Meşin yuvarlak misali döner dururdu...
Okan Buruk, Florya'da pazar gecesi yaşananlar sırasında sadece eski lakabının değil, karakterinin de 'bücür' olduğunu tüm Türkiye'ye kanıtladı. Açık konuşmak gerekirse benim bu konuda bir şüphem yoktu. Ancak yaşanan utanç verici hadiseyle birlikte tüm memleket öğrenmiş oldu...
Büyük olasılıkla zilzurna sarhoştu. Balkona koştu ve beyninde sakladıklarını böööhhh diye kustu...
"Şinanay da yavrum şina şinanay, ...... ...... Galatasaray" tezahüratını taraftarlarla birlikte söylerken pek mutlu, pek gururluydu...
Belli bir takımı hedef almadan tüm rakiplere çok ağır biçimde küfretti. Fenerbahçe,
Futbolda üst üste iki sezon "şampiyonumsu" olmak hiç kolay değildir. Zaten onlar da bu noktalara TFF' ve MHK'yi tırnaklarıyla kazıyarak geldi. Malumunuz bu iki şampiyonumsuluğun kapıları geçen sezon Sivas'ta açıldı... Sivasspor'un tertemiz golü, "ofsaytımsı" denilerek göz göre göre geçersiz sayıldı. Bu hadise ligimizde bugüne kadar görülen en büyük tezgahtı. Akıllara durgunluk veren bir skandala imza atılmıştı. Pozisyonun ofsaytla uzaktan, yakından ilgisi yoktu.
Çizgi falan çekilmedi, pozisyonun ofsayt olduğu ispat edilemedi, çünkü pozisyon asla ofsayt değildi.
VAR kayıtları açıklandığında memleketteki hakem tezgahının boyutları açık seçik ortaya döküldü.
Sivas'ın golü nizamiydi ama bir şekilde iptal edilmeliydi ve ettiler.
Üst üste iki şampiyonumsuluğun temelini böyle attılar...
Rakiplerin ayarlarını biraz daha bozdular...
Bu sezon tezgahı daha da büyüterek, bir yığın maçta onlarca fahiş hakem operasyonu yaptılar.
Mert Hakan Yandaş'ı geçmişte hem beklentileri karşılamayan futbolu hem de saha içinde rakiplerle sürekli yaşadığı tartışmalar yüzünden ben de zaman zaman eleştirdim. Vücudu sağlam, psikolojisi iyi olduğunda Fenerbahçe'ye çok ciddi katkı yapabileceğini bildiğim için yanlışlarını anlatmaya gayret ettim...
Derbiden önce Galatasaray taraftarıyla yaşadığı gerilim de gereksizdi. Fakat maç başladı ve sözde hakem Arda Kardeşler'in 22. dakikada Djiku'ya çıkardığı kırmızı karttan sonra Mert Hakan'la ilgili fikirlerim değişti...
Çünkü Arda Kardeşler'in Djiku'yu infaz ettiği pozisyon, Fenerbahçe adına son 10 yılın özetiydi...
Eldivensiz, korkmadan, çekinmeden, açık açık konuşalım...
Sözde hakem Arda Kardeşler, Djiku ile taklacı Torreira arasındaki pozisyonu sadece 3 metre mesafeden çok net gördü. Djiku'nun faul yapmadığını, taklacı Torreira'nın her zamanki gibi kendisini yere attığını çok net izledi. Ancak Kardeşler, taklacı Torreira'ya sarı kart göstermesi gereken pozisyonda Djiku'yu resmen infaz etti.
Niyeti gayet açıktı.