Kadri Gürsel

Kadri Gürsel

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Geçen yaz, 12 Eylül referandumundan önceydi, çok saygı duyduğum ve görüşlerine çok değer verdiğim bir sosyal bilimci ile sohbet ediyordum... AKP ve icraatı tabii ki ağırlıklı konumuzdu ve sohbetin bir yerinde “AKP iktidara geldikten sonra kendimi bir Neolevanten olarak görmeye başladım” dedi...
Yaşam tarzına karışılmıyor; maddi varlıklarını dilediği gibi yönetebiliyor; mensubu olduğu seçkin zümreyle birlikte sosyal statüsünü ve beraberinde ayrıcalıklarını muhafaza ediyor...
Mamafih, kendisini bir “Neolevanten” olarak hissetmesine engel olmuyor bütün bunlar...
“Neden?” sorusunun cevabını vermeden önce, sözcüğün başına “neo”yu yani “yeni”yi koymadan, orijinal “Levanten”lerden başlayalım.
Biliyorsunuz “Levanten” diye, özellikle Tanzimat’tan sonra artan biçimde, Doğu Akdeniz’in, Fransızcadaki ifadesiyle “Levant”ın (“Lövan” okunur) liman kentlerine çoğunlukla dış ticaretle uğraşmak için yerleşmiş ve buralarda nesillerini devam ettirmiş Avrupa kökenlilere deniyor. Bu Levantenler Selanik, İzmir, İstanbul, Mersin, Beyrut ve İskenderiye’de bolca idiler.
Bu arada, Neolevanten olduğunu düşünen sosyal bilimci, ne siyasi görüşleri itibarı ile kategorik bir “AKP şüphecisi”, ne de kültürel bakış açısından “elitist”... Ama kendisi, gençliğinde uzun bir süre Avrupa’da yaşayıp Avrupa’nın en seçkin üniversitelerinden birinde okuyarak Batı kültürünü içselleştirmiş biri. “Batılılık” denen durumla bir Türk olarak münasebeti bu... Kendisinde bir “Neolevantenlik” hali görmesi de AKP iktidara geldikten sonra “devlet” adlı kurumla olan manevi ve hatta kişisel ilişkisinde yaşadığı uzaklaşma ya da yabancılaşmadan kaynaklanıyor.
İmparatorluk dönemindeki orijinal haliyle Levantenlik de buna yakın bir durumdu... Hem toplumun çoğunluğuna mesafeli ve yalıtılmış, ama o uzaklık nispetinde kendi içinde zengin ve dışarıdan bakanlar için imrenilen bir yaşantı ve bu şatafatla tezat teşkil eden bir siyasi etkisizlik, devlet ve hükümet işlerine mecburen bigânelik...
Şimdi birdenbire “Neolevanten” oluvermek işte tam da bu. Toplumsal ve siyasal değişim, AKP iktidarı aracılığıyla devlete yansıyor; devlet, kadro ve davranış itibarı ile hızla değişiyor ve alıştığınız, tanıdığınız devleti karşınızda bulamıyorsunuz...
İşte o anda ne yapacaksınız? Ne olmaya karar vereceksiniz? “Ben artık bir Neolevantenim” diyerek kendi üzerinize bir kader çizgisi mi çizeceksiniz, yoksa daha fazla geç olmadan değişmek gerektiğini mi düşünmeye başlayacaksınız? Bir bakıma, “olmak ya da olmamak” ikilemi... “Olmaksa, o zaman nasıl olmalı?” diye soru halinde devam ediyor.
İmparatorluğun son yüzyılında Levantenlerin sayısı on binlerle ölçülecek kadar kabarıktı ve koskoca mahalleleri, alışveriş ettikleri dükkânları, devam ettikleri restoranları, kulüpleri, eğlence mekânları vardı. Lozan’la birlikte kapitülasyonlar kaldırılınca ayrıcalıklarını yitirip yoksullaşmaya başladılar ve nihayet Varlık Vergisi altında ezildikten sonra da çok büyük çoğunluğu Türkiye’yi terk etmek zorunda kaldı.
Şimdi, bugünkü siyasi ve kültürel değişimden dolayı bir şok etkisinin altına giren, yüzde 42’lik hayır oyunda ciddi bir oran oluşturduklarını düşündüğüm büyük kitlenin de kaderi Levantenlerinkine benzeyebilir demiş olmak için yazmıyorum bütün bunları. Tam tersini savunuyorum. Halen memleketin ekonomi ve kültür hayatında çok güçlü olan bu büyük kitle, bu ülkenin asli unsurlarından biri, geleceğinde en önemli rollerden birini oynamaya aday ve dahası Levantenlerin aksine siyasetin alanı önlerinde açık...
Tek yapmaları gereken, içe kapanmak yerine kibir ve üstünlük duygularını bir yana bırakıp, tıpkı büyük kentlere göçen muhafazakâr kitlelerin 40 yıldır yapa geldikleri gibi siyaseti kullanmayı öğrenmek, artık nihayet değişebilmek, demokratik ittifaklar oluşturmayı bilmek, empati kurmak... İşe dindar kitlelerin artık geçmişte kalan dışlanmışlıklarını gözlerinde canlandırarak ve Kürtlerin halen süren acılarını duyumsayarak başlayabilirler.
O çok değerli sosyal bilimciden “neolevantenleşme” halini dinlediğimde mim koymuştum. Referandumdan sonra çevremde, “Her şeyin ellerinden birer birer kayıp gittiğini” söyleyen insanların sayısı artınca bu yazıyı yazmaya karar verdim. CHP’de değişime karşı koyan, içe kapanmacı, statükocu, umutsuz “Neolevanten” adaylarının hazin durumu karşısında artık daha fazla erteleyemezdim.