Davos'ta da yoğun biçimde Çin konusunun gündeme geldiğini basında okuduk. Çin öteden beri dünyanın en nüfuslu ülkesi olarak bilinir. Ancak son zamanlarda Çin dünyanın en büyük ekonomisine sahip olma yolunda. Çünkü Çin uyguladığı ekonomi politikaları akılcı, planlı bir dışa açılma ve serbestleşme stratejisi izliyor.
Güneydoğu Asya krizi çıktığında bölgede Çin'in tüm rakipleri devalüasyon yapmış, IMF de bu yönde öneride bulunmuş, ancak Çin direnmişti. IMF yanıldı, Çin haklı çıktı. Şimdi Çin giderek daha zengin bir ülke oluyor. Belki de bu dev ülke bir süper güç olacak.
Çin'de fiyatlar serbest bırakılırken enflasyon da kıpırdadı. Ancak bu kısa sürdü. Son yıllarda hiç yaşanmadı desek yeri var. Asıl Çin'in etkileyici performansı ise yatırımlarda. Son on yılda Çin'de yatırımlar milli gelirin yüzde 37'sine dayanıyor. 2003 yılında ise bunun yüzde 42 olması bekleniyor. Bununla beraber Çinliler son derece tasarrufçu. Milli gelirin yüzde 43'ü kadar tasarruf yapıyorlar.
Bu yatırım düzeyi kalkınmakta olan Asya ülkeleri ortalamasının çok üstünde. Gelişmiş ülkelerle ise karşılaştırılmayacak düzeyde. Kısacası, Çin'in geleceği çok parlak.
Gerçi Çin şu haliyle bile büyük hamle yapmış durumda. Bundan on yıl önce Çin'de kişi başına gelir 340 dolar kadarken şimdi 1000 dolar civarında. Yani on yılda kişi başına düşen gelir tam 3 kat artmış. Oysa aynı dönemde Amerika'da kişi başına gelir yüzde 56, Japonya'da ise sadece yüzde 27 artmış. Üstelik Çin bunun çok daha büyük bir nüfusla başarmış.
Tabii bu hızlı kalkınma sürecinde Çin'de de belli çarpıklıklar ortaya çıkmamış değil. Özellikle bölgeler arası adaletsizlikler büyümüş. Mesela kıyı bölgesi olan Şanghay'da kişi başına gelir 1990 yılından bu yana 3.8 kat artarken, batı bölgelerinde sadece 2.3 kat artmış.
Öte yandan toplam nüfus içinde kırsal kesimin payı yüzde 45'ten yüzde 32'ye düşmüş. Bu müthiş demografik değişim de kentlerde kişi başına düşen milli gelirin 2.9 kat artmasından kaynaklanmış. Oysa kırsal kesimde gelir artışı sadece 2 kat olmuş.
Bölgeler arası bu tür farkların hızlanması hızlı kapitalistleşmenin doğal sonucu. Elbette zamanla sosyal adaletçi politikalarla azaltılabilir.
Çin hızla dışa açılan bir ekonomi. Son on yılda dünya dış ticareti ortalama yüzde 6 büyürken, Çin'in ihracatı yüzde 17 (bu yıl yüzde 32 olması bekleniyor), ithalatı da yüzde 18 artmış. Böylece 1993'te 162 milyar dolar olan dış ticaret hacmi bugün 600 milyar doları aşmış. Bugün Çin'in ihracatı dünya ticaretinin yüzde 5'ini oluşturuyor. Öte yandan Çin dış ticaret fazlası veren bir ülke; 40 milyar dolar kadar fazla veriyor.
Çin'in dış ticareti yapısal değişim de gösteriyor. Bölgesindeki ülkelerde yaptığı ticaret hızla azalırken, ABD ve AB ile dış ticareti artıyor. Artık ABD ithalatının yüzde 11'i, Japonya'nın yüzde 19'u, AB'nin de yüzde 7'si Çin'den yapılıyor. Ve bu sadece emek yoğun imalat sanayiinde değil, başka alanlarda da gerçekleşiyor.
Şimdi Çin'in önünde ciddi bir reform süreci bulunuyor. Çünkü bankacılık sektörü, KİT'ler, sosyal güvenlik sistemi, emek piyasası ve gelir dağılımında çarpıklıklar var.
Çin'de bankacılık sistemi büyük. Milli gelirin iki katından fazla. Ancak dört büyük bankanın batık kredileri kredilerin yüzde 22'si, milli gelirin de yüzde 19'u ediyor. Bunun üçte ikisi aktif yönetim şirketlerine devredilse de sorun duruyor. 2003 yılında kurulan Bankacılık Düzenleme Komisyonu'nun ise daha çok yolu var.
Çin'de KİT'ler istihdamın tarım - dışı üçte birini oluşturuyor. Ancak KİT'ler çok verimsiz. Yüksek kredilerle bankaları dara sokan bu işletmeleri adam etmek için kimi kapatılmış, kiminde de ortaklık olanağı ile dönüştürülmeye çalışılmış. Ama sorun hala sürüyor. Çin'de devlet önümüzdeki beş yılda 2.500 işletmeyi kapatması gerekiyor.
Çin'de vatandaşların bir yerden bir yere taşınmaları serbest değil. Bu da emek piyasasının işlerliğini kısıtlıyor. Kentlerde işsizliğin yüzde 4.2 olduğu belirtilse de bu yetersiz. Öte yandan, ekonomide verimliliği sağlayan adımlar atıldıkça ortaya hem işsizlik, hem de sosyal güvenlik sorunları çıkıyor.
İşte hızla büyüyen ve kapitalistleşen dünya devi şimdi de sosyal sorunlarla karşı karşıya. Ancak büyüyen bir ekonomide sosyal sorunlara çözüm bulmak pek zor değil. Önemli olan bu denli büyük bir devi koşturabilmek. Çin bu nedenle de ilgi çekiyor.