ABD’de Merill Lynch ile Goldman Sachs’a mevduat yetkisi verildi. Böylece büyük yatırım bankaları neredeyse ortadan kalkmış olunca yatırım bankacılığının ABD’de sona erdiğine dair bir tartışma başladı. Gerçekten bunların kalkması gerekir miydi? Eninde sonunda Türkiye’de de olacak bu mu?
Her bankanın mevduat toplama yetkisi yoktur. Bazı bankalar (tasarrufçudan değil) piyasalardan kaynak bulur. Tabii riskleri de yükselir. Çünkü bunu sürekli yapmak zorundadır. Bu tür bankalara yatırım bankası denir.
Güçlü sermaye gerekir
Öte yandan, bu bankaların mevduat toplama yetkisi olmadığı için sermayelerinin güçlü olması gerekir. Malum, her zaman para bulamayabilirler. Yatırım bankalarının amacı uzun vadeli kredi verebilmektir.
Piyasadan uzun vadeli kaynak bulmalı ki, müşterilerine de uzun vadeyle kredi verebilsin.
Ancak son yıllarda yatırım bankaları küresel likidite bolluğu sonucu düşük olan gecelik faizlerle epeyce para buldu. Bu paraların önemli bir kısmı da çeşitli fonlara borsalara ve konut sektöründe iş yapan mortgage kuruluşlarına yatırıldı.
Yani yatırım bankaları çok ciddi ve farklı risklerin altına girdi. Üstelik kârlılıklarını artırmak için elde ettikleri nakdi krediyi belli kaldıraçlarla, yani katlamalı olarak kullandılar. Diyelim ki, 250 milyon dolar elde eden bir banka 2.5 milyar dolarlık pozisyon aldı. Hesap şöyleydi; nasıl olsa yatırım yapılan varlığa olan talep artıyor ve değeri artıyor. Borçlanma maliyeti de ucuz. Sürdür gitsin! (Yüzde 5 zarar etsen, yine de anaparanın yarısı duruyor.)
Mutluluk zinciri darbe yedi
Ancak iki yıl önce ABD Merkez Bankası FED faizleri artırmaya başlayınca bu mutluluk zinciri sert bir darbe yedi. Paranın maliyeti yükseldi. Ardından, kimi varlık (özellikle konut) fiyatları düşmeye başladı ve sistem büsbütün sarsıldı.
Yatırım bankalarının ellerindeki (mortgage) konut finansman teminatlarının değerleri düşmeye başlayınca, bu kez de ek likidite için teminat bulma sıkıntısı çekildi. Hikâyenin gerisi malum...
Burada gözden kaçmaması gereken konu finans sektörünün denetimi. ABD’de bankaları denetlemekle görevli çok sayıda kuruluş var ve bu bir yetki karmaşasına neden oluyor:
- SEC: Senet ve Ticaret Komisyonu (Securities and Exchange Commission) SPK’nın yetkilerine sahip
- CFTC: Mal Future’ları Ticareti Komisyonu (Commodities Futures Commission)
- OCC: Ulusal Paranın Denetim Ofisi (Office of the Comptroller of the Currency)
- NCUA: Milli Kredi Birliği İdaresi (National Credit Union Administration)
- SBIC: Eyalet bankacılık ve Sigorta Komisyonları (State Banking and Insurance Commissions)
- FDIC: Federal Mevduat Sigorta Kurumu (Federal Deposit Insurance Corporation)
- FED: Amerikan Merkez Bankası (Federal Reserve System)
ve tabii bir de Hazine var.
Hiç kuşku yok ki, bu kurumların hiçbiri ABD’deki yatırım bankalarının ne kadar risk aldığını, ne denli sermayesiyle orantısız büyüme stratejisine girdiğini doğru dürüst denetlemedi. FED düşük faizle şişirdiği balon piyasalara doğru dürüst bakmadı. Kısacası, ABD’de batan yatırım bankacılığı değil, denetim sistemi oldu.
Bizce yatırım bankacılığı bitmez. Ancak denetime çekidüzen gerekiyor. Türkiye’de ise riskler konusunda daha duyarlı olduğumuz anlaşılıyor. En azından BDDK bizde tek yetkili.