Hurşit Güneş

Hurşit Güneş

hgunes@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Son aylarda televizyonlara her çıkan herkes hukuka ve hâkime güvenmek gerektiğini vurguluyor. Ne desinler ki? Bir ülkede hukuka güven kalmazsa toplum düzeni de kalmaz! Hukukun üstünlüğü önemli de gerçekten ülkemizdeki yargı sistemine güvenilebilir miyiz? Yargı adil, bağımsız ve etkin mi?
Ne yazık ki rakamlar durumun pek parlak olmadığını gösteriyor. Birincisi, Türkiye’de davayı temyiz etme oranı çok yüksek. Bu da aslında yerel mahkemelere güvenin kalmadığını ortaya seriyor. Geçen yıl (2008) Yargıtay’da sıra almış dosya sayısı 890 bine yaklaşıyordu. Yani ülkede her 15 aileden birine Yargıtay’da bir dava dosyası düşüyor. Bu yıl sayı daha da yükselecektir.
Şükrü Kızılot 12 Mayıs’ta Hürriyet gazetesindeki köşesinde Yargıtay’daki davalara jet hızıyla bakıldığını, hatta kimi dairelerde dosyaların 5-6 dakikada karara bağlandığını yazmıştı.
Yazı elbette tetkik hâkimlerinin harcadığı zamanı gözden kaçırıyordu. Sonra kimi dairelerde aynı kurul çalışmıyor. Mamafih Yargıtay’ın kapasitesinin çok üstünde iş yükü olduğuna kuşku yok. 250 kadar üyenin yılda 1 milyona yakın dosyayı değerlendirmesi elbette çok zor.
Peki davalı veya davacı her yerel mahkeme kararını neden temyiz eder? Bunda haksız mı? Ne yazık ki hayır! Temyize gitmekle taraflar en doğrusunu yapıyor. Çünkü yerel mahkemelerin verdiği kararlar çoğunlukla bozuluyor.
Ceza dairelerine gelen dosyaların ancak yarısı karara bağlanabiliyor, bunların da büyük çoğunluğunu Yargıtay yanlış buluyor. 2006 yılında Yargıtay’ın yerinde bulduğu kararlar yüzde 30 iken, 2007’de yüzde 40 çıkmış, ama geçen yıl yüzde 19’a düşmüş. Gerisini de ya reddetmiş, ya kısmen ya da tamamen bozmuş.

Haberin Devamı

Yargı sistemindeki bozukluğu Yargıtay düzeltiyor


Hukuk davalarında ise durum biraz farklı. Birincisi, dosyaların karara bağlanma oranı daha yüksek. Yargıtay kendisine gelen hukuk davalarının yüzde 70’den fazlasını aynı yıl karara bağlıyor. Ancak yerel mahkeme kararlarının en az yarısını bozuyor. Böylece gerek vatandaş, gerek avukatın kaybedilen her dava sonrası Yargıtay’ın yolunu tutmasının nedeni anlaşılıyor. Çünkü kararın yanlış olması olasılığı çok yüksek.
Öte yandan, bu denli iş yüküne rağmen, hatalı kararların Yargıtay tarafından belirlenip düzeltilmesi kutlanması gereken bir durum. Rakamlara bakınca “İyi ki Yargıtay var” diyorsunuz.
Yerel mahkemelerin verdikleri kararların hata oranının çok yüksek olması insanı ürkütüyor. Aylarca taraflara gel-git yaptıran, dilekçe ve delil toplayan, çok sayıda celseyle konuyu inceleyen hâkim nasıl oluyor da bu denli hata yapıyor? Yargıtay daha az sürede doğru kararı bulduğuna göre, bu bilgi farkından kaynaklanıyor.
Adalet Bakanlığı son dönemlerde Yargıtay’ın yükünü azaltmak için yasada değişiklik yaparak, hatta üye sayısını 150’ye, toplam daire sayısını da 33’den 20’ye indirerek, ama aynı zamanda bölge adliye mahkemeleri kurarak istinaf yolunu açmak istiyor.
Ancak sorunun kaynağı sistemde mi, yoksa hâkimlerin dosyaları yeterince incelememesi ya da hukuk bilgilerinin eksik olmasında mı? Elimizdeki veriler sadece Yargıtay’ın aşırı iş yükünü değil, aynı zamanda yerel mahkemelerin çok isabetsiz karar verdiğini sergiliyor. Çok daha fazla yükle kararları Yargıtay düzelttiğine göre sorun yerel mahkemelerin ehliyetinde. Konuya devam edeceğiz.