1979 yılında listelere The Buggles grubunun “video killed the radio star” isimli bir parçası girmişti. Parçanın liriği, televizyonun, radyoda şarkıları çalan yıldızı öldürdüğünü söylüyordu. 1980’li yıllarda televizyonlar gazeteleri de boğmaya başladı. Birçok ülkede gazete tirajı düştü. Buna karşı alınan birçok tedbir de pek sonuç vermedi. Artık cep telefonundan tutun, internete dek haber alma olanakları sürekli gelişiyor.
Toplumlar daha az mı okuyor? Hayır. Ama giderek “daha az gazete” okuyor. Bununla beraber, batıdaki gazetelerin tiraj kaybıyla, Türkiye’deki kayıp biraz farklı. Batıda nüfus giderek daralıyor, yaşlanıyor. Türkiye’de genç ve okur-yazar oranı da giderek artıyor. Eğitim düzeyi de yükseliyor. Normal koşullarda gazete okuyucusunun (bırakınız azalmasını) artması gerekiyor.
Haberin hızlı duyulması anlamında televizyon ve radyo elbette gazeteleri aşıyor. Elbette gazeteler hızlı birer haber kanalı olamaz. Fakat televizyonların yansıtamadığı olayları farklı bir pencereden verebilir, ayrıntıya girebilir.
Köşe yazarları
Öte yandan, Türk gazeteleriyle Batı gazetelerinin temel farklılığı Türkiye’de belli köşelerin belli yazarlar tarafından tutulmuş olmasıdır. Bizde köşe yazarlığı diye bir san vardır. Güçlü kalemleriyle bu kişiler toplumda çok etkilidir; okuyucularını kışkırtan sıkı polemikler içine girerler. Sırf bu nedenle gazete alan köşe yazarı müptelaları vardır.
Bu olgu, kısa vadede gazete tirajlarının bir ölçüde düşmesine engel olsa da, Türkiye’de siyasal kutuplaşma ve gerginlik yaratıyor, çünkü bundan besleniyor. Hatta bu tür gazetecilik toplumu eğitmediği için uzun vadede okuyucu sayısının artmasını engelliyor. Oysa gazeteler okurlarını eğitmek, onlara bilgi vermek zorunda.
Magazinleşen basın
Ama beni asıl rahatsız eden magazinleşen basın. Yüksek tirajlı gazeteler bile kültürsüz, dedikoduperver, para avcısı, alış veriş ve estetik meraklısı, naylon kadınların boy boy renkli resimlerini basar oldu. Aslında basın bindiği dalı kesiyor. Çünkü bu kesim okumaz, resme bakar. Toplum böyle şekillenirse zamanla okuyucu da kalmaz. İkoncanlar, eşlerini aldatanlar, sevgililerine pahalı arabalar alanlar... İnanılmaz bir değerler ve ahlaki çöküntü görüntüsü! Kimisi imreniyor, imrendiriliyor, kimisi de haliyle tepki duyarak muhafazakârlaşıyor.
Bazı mümtaz köşe yazarları kim soyunmalı, kim nasıl giyinmeli, kim aldatmalı, kim âşık olmalı gibi son derece düzeysiz yazılar yazmaya başladı. Bu yazarların bir kısmı da AB’den yana... Benzerinin The Times, Le Figaro yahut Die Welt yazarları tarafından kaleme alınabileceğini düşünebilir misiniz? Kolaya kaçmayalım. Artık zaman harcayalım ve okuyucumuza bilgi veren yazılar yazalım. Bizim işimiz birini kepaze etmek yahut ikoncanları değerlendirmek değil, okuyucuyu bilgilendirmek.
Bir ülkenin seçkinleri toplumun geneline böylesi bir yaşam tarzı sergilerse, toplumun geri kalanının nasıl tepki göstereceği bellidir. Başını örtmesi istenir, siyasal davranış tarzında daha muhafazakâr unsurlara oy verir. Gereken tepkiyi verir. Türkiye’nin muhafazakârlaşmasında medyanın magazinleşmesinin, düzeyini kaybetmesinin elbette çok ciddi bir etkisi var.