“İnsanoğlunun başına gelebilecek en kötü şey nedir?” diye sorsalar, “büyük bir hatadır” diyemeyiz. Allah korusun her insan, her hatayı yapabilir. İnsanoğlunun başına gelebilecek en kötü durum ise bu hatasından dolayı utanma duygusunu kaybetmesidir. Halk dilinde biz buna “ar” deriz. Ar damarının çatlaması, arsızlık, en kötü durumdur! Öylesine ki, kızdığımızda bile birine “utanmaz” diye bağırırız.
Mesela hırsızlar yakalandığında çaldığından utanmaz. Artık arsızlaşmıştır. Katil de öyle. İnsan öldürmek onu rahatsız etmiyordur. Rüşvet yiyen bir memur, örneğin bir hâkim ya da polis yakalandığında yüzü kızarmıyorsa artık o arsızlaşmıştır. Yalan söyleyen bir politikacı, aldatan bir eş, dolandıran bir ortak, yakalandığında bunu hayatın doğal akışı gibi görüyorsa, utanma duygusunu kaybetmiştir. Allah insanı böyle bir duyguyu kaybetmekten korusun!
Çevre ve medyanın rolü
Utanma duygusu aile ve çevre tarafından işlenir. Çevre dediğimiz faktörün de günümüzde basın tarafından oluşturulduğunu biliyoruz. Basın, son günlerde 70’ini aşmış bir adamın 17 yaşında bir kızla evlenmesini ayıplıyor. İyi güzel de, buna benzer durumlar, ikoncanlar tarafından yapıldığında hergün bal gibi manşet üstünden veriliyor.
Basındaki bu magazinleşme eğilimi toplumsal değerleri erozyona uğratıyor. Bu durumun, tıpkı Keynezyen talebin arzı belirlediği gibi, okuyucu talebi olduğunu savunanlar var. Eh biz de Keynezyen değil miyiz? Ekonomide kabul ettiğimizi, basında ret mi edeceğiz?..
Saflık yok, tabii ki reddedeceğiz! Birisi medya; bizzat talebi belirliyor, diğeri yalın mal. Yani karşılaştırılamaz! Üstelik bu tez doğru da değil. Halkın magazin haberlere daha meraklı olduğu tezi tam bir yanıltma. Haftada bir çıkan magazin dergilerinin hiçbiri 10 bin satamıyor. Kuaförlerde sosyete meraklısı kadınların baktığı dergilere halkın çok mu meraklı olduğunu sanıyorsunuz?
Televizyonlarda bir zamanlar prime-time kuşakta magazin programları gösterilirdi. Bunların yerini yerli diziler dolduruvermedi mi? Sonra gece yarılarını aşıp sabahlara kadar süren siyasal tartışma programlarının aldığı ratingleri nereye koyacağız?
Magazinleşme kaçınılmaz mı?
Kolaya kaçmayalım. Türkiye’de toplum bu denli düzeysizliğe meraklı değil. Kahvede işsiz oturan garibanın ne ikoncan denen naylon kadına, ne de manken bozuntusu kadının Türkbükü’nde bulduğu sevgilisine ilgisi var.
Türkiye neredeyse 150 yıldır batılılaşma ve modernleşme çabasını sürdürüyor. Medyaya da bu konuda büyük bir sorumluluk düşüyor. Türkiye’de nüfusun genç ancak eğitimsiz ve niteliksiz olması AB’ye tam üye olmak için bir avantaj değil, aslında dezavantaj.
Batı basınındaki çok renkli olma eğilimiyle, Türkiye’deki magazinleşme de karıştırılmamalı. Magazinleşme hem toplumsal değerlere büyük zarar veriyor, hem de toplumda muhafazakârlaşma tepkisi doğuruyor.