İş dünyası ve ekonomi çevreleri birkaç yıldır izlenmesi gereken makroekonomik politikaları tartışıyor. Ancak iş dünyasını bir tarafa bırakalım; çünkü çok para kazanmak ekonomiden anlamayı sağlamaz. Aksi geçerli olsaydı, küresel krizden çıkışı Ben Bernanke’ye değil, Warren Buffet ya da Bill Gates’e sorarlardı. Ekonomi işadamlarına bırakılmayacak kadar ciddi bir iştir.
Önce Asaf Savaş Akat sıkı para politikasını eleştirerek bunun sanayisiz bir büyümeye yol açtığını, yapılan yüksek katlı binaların ise sanal bir refah artışı sağladığını savundu. Ardından Ege Cansen asıl sorunun düşük kur politikası olduğunu, sıkı para politikasının asıl amacının ise düşük kur olduğunu savundu. O da bu politikanın mahzurlarından bahsetti.
IMF’nin hatalı haritası
Biz ise çok daha önce bir başka sıkıntıya parmak bastık. Küresel likidite bolluğu olgusu IMF tarafından tasavvur edilemediği için mevcut programın dış dengeyi sağlamayacağını, bu nedenle mali disiplinin sıkılaştırılmasıyla Merkez Bankası’nın rezerv biriktirme politikasının yoğunlaştırılması gerektiğini savunduk. Yani asıl sorun faizde değildi. Faiz düşük olsa da, tıpkı bugün olduğu gibi, yine döviz akacak ve kuru değerli hale getirip dış dengeyi bozacaktı. Baş etmemiz gereken yerel etmenler değil, küresel faktörler.
Diğer bir deyimle, yeni dünya düzeni yeni politika tasarımlarını gerektiriyor. Özellikle sermaye akımlarına karşı ülkeler kendi makroekonomik politikalarının etkinliğini koruyamıyor. Bu nedenle tek çare, bu akımları kısıtlamak ve düzenlemek.
Fakat bu da yeterli sayılamaz. Birincisi, Türkiye’nin sanayileşme tercihlerini değiştirmesi gerekiyor. Katma değeri yüksek bir üretim biçimi, yani emeğin nitelik ve verimliliğinin artması için eğitim politikalarının yeni baştan tasarlanması gerekiyor.
İkincisi enerji politikasının tümüyle değişmesi şart. Türkiye enerji bağımlılığını aşamayacağı düşüncesiyle, stratejik bağımsızlık yaklaşımıyla, bölgesel bir enerji iletişimcisi olmaya çalışıyor. Oysa Türkiye’nin önce kendi tükettiği enerjiyi (bırakınız ihraç etmeyi) üretmesi gerekiyor. Bu da milli gelirin yüzde 5-6’sı kadar tasarruf sağlayacaktır.
Büyük iş âlemi
Şimdi yine bir krizden çıkış arifesindeyiz. Ama aynı sıkıntılar aşılmış değil. Küresel finans sektörü rahatladığı için yine içeriye sıcak para akıyor. İhracatçı olmayan, dış borçla ekonomik faaliyette bulunan, kamuoyunu etkileyen tüm kesimler yine mutlu olmaya başladı.
Türkiye bu krizden çıkarken yeni bir krize gebe olacak. Bu durumu eskiden büyük iş âleminin vizyonsuzluğuna bağlardım. Fakat şimdi büyük iş âlemi veya TÜSİAD’ın böylesi bir politikadan özellikle beslendiği kuşkusunu da taşıyorum.
Şimdi sadık okurlarım, IMF politikalarını yetersiz görmeme rağmen neden son dönemde IMF diye bastırdığımı sorabilir. Elbette bunun nedeni borçlanma değil. Çünkü dış açığın pek sorun olmayacağını hep yazdım. Geçtiğimiz günlerde görüldüğü gibi, bütçe allak bullak olmuş durumda. IMF bu hükümete bu denli keşmekeşlik yaptırmaz diye düşünmüştüm.