AB'ye tam üye olacağımız varsayımıyla, benzer süreci yaşamış ülkeler gibi, bunun kaçınılmaz olacağını savunmak doğru değil. Çünkü AB üyeliği gerçekleşmez ya da uzarsa o zaman Türkiye ekonomisi ciddi bir hastalıkla baş başa kalacaktır. Sonunda sanayisi, üretimi dış pazarlara yeterince yönelik olmayan, rekabet edemeyen bir yapıyla karşı karşıya kalacağız. Bu da kolay kolay ya da kısa sürede değişmeyecektir. Büyüme hızı yükseldiğinde ciddi boyutta bir ithalat talebinin doğduğunu, bunun da cari açığa neden olduğunu biliyoruz. Dünkü yazımızda, bunun finansmanının sorun olmadığı kanısına katılmadığımızı belirttik. Ancak sürdürülemez olan bir başka sorun daha var: Enflasyonu indirmek. Gerek TL'deki reel değerlenme süreci, gerek buna bağlı olarak ithal malların ucuzlamasının getirdiği baskıyla, gerek de talebin belli kesimlerde gemlenmesiyle enflasyon yüzde 70'e yakın bir düzeyden tek haneli bir düzeye indirildi. Böylece, büyük bir aşama kaydedildi.Şimdi gelinen noktada enflasyonun daha da düşürülmesi için aynı yöntem izlenirse cari açık daha da büyüyebilir. Çünkü döviz kuru, anlaşıldığı kadarıyla, hala enflasyonist beklentilerin en önemli belirleyicisi. Döviz kurunun birdenbire ve yüksek dozlu düzeltmesi cari açığı belli bir ölçüde azaltsa da, enflasyonu yükselteceği görülüyor. Çünkü kurla enflasyon ilişkisinin güçlü olduğu son mayıs dalgalanmasında gözlendi.Bu nedenle bir tez de, kurun düşük tutulması ve enflasyonun engellenmesi, cari açığın da büyümeden fedakârlık ederek azaltılması. Ancak bu seçenek gelişmiş ülkelerle aramızdaki farkı azaltmak bir yana, belki de büyütecek. Tabii, kur ile enflasyonist bekleyişler arasındaki ilişki zamanla azalabilir ve o zaman işler kolaylaşabilir. Fakat daha oraya gelebilmiş değiliz. Bunun karşısındaki tez olan kuru yükselterek, bir süre enflasyonun yükselmesine izin vermek ve böylece büyüme sağlamak ise, cari açık üzerinde ne denli etkili olur belli değil. Burada da ciddi kuşkularımız var. Enflasyon kurla düşüyor Kısacası, enflasyon ile cari açık arasında sıkışıp kalıyoruz. Bu bize bu ekonomik yapının sürdürülemez ikilemler içinde olduğunu gösteriyor. Büyüme hızıyla cari açık arasındaki ilişki azaldığı takdirde sorunlar büyük ölçüde aşılmış olacak. Bir başka deyimle, bu denli ithalata bağımlı olmayan bir üretim yapısı elde edilebilse belki sorunlar ortadan kalkacak. Bunun elde edilmesi ise zaman alacak bir dizi mikro düzeydeki yapısal değişikliği gerektiriyor. Üstelik bu sadece para ve maliye politikalarıyla değil, birçok yeni tasarımlarla mümkün. Ancak çoğu iktidar bu denli uzun erimdeki politika değişimlerini göze alamıyor. Büyüme eğer iç taleple sağlanmıyorsa, ithalat talebi de sınırlı olacaktır. Ya da ihracatçı kesimlerde katma değer yüksekse. Demek ki, ilk aşamada ihracatın verimlilik, ürün farklılığı gibi unsurlarla artması, içerideki üretimin de daha fazla yerli üretimden yararlanması şart. Aksi takdirde, enflasyonu indirirken, cari açık sorunundan kaçamayacağız. hgunes@milliyet.com.tr Üretim yapısı değişmeli