Hurşit Güneş

Hurşit Güneş

hgunes@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Gösterge Kuşkusuz mevcut sistem bütçeye ağır bir yük getiriyor. Bu yük milli gelirin yüzde 4.5'i kadar bir düzeye geldi. Ancak kimileri devletin sosyal güvenlik sistemine mutlaka katkıda bulunması gerektiğini savıyla bunun açık olarak nitelenmesine karşı çıkıyor. Kimileri ise açık veren bir sistemin sürdürülemeyeceğini, üstelik açığın giderek büyüdüğünü savunuyor. Bize kalırsa bu açık eğer giderek büyüyorsa elbette bir şeyler yapılması gerek. Bütçenin tamamı da sosyal güvenliğe ayrılamaz ya!Sosyal güvenlik açıklarının giderek büyümesinin birkaç nedeni var: Bunların başında prim gelirlerindeki eksiklik geliyor. Gerçi işveren kesimi primlerin çok yüksek olduğunu ve bunun da kayıtdışı istihdama yol açtığına işaret ediyor. Ama sistem açık verince de haliyle kümesteki kazları yolmaktan başka çare kalmıyor. Yani iki ucu pis değnek! Hangi ucundan tutsanız eliniz pislenecek.Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik'in belirttiğine göre, reform Meclis'ten geçip de yürürlüğe girerse 2037 yılında açık milli gelirin yüzde 1'ine kadar çekilmiş olacak. Yani düzelmeye daha çok var. Ancak her geçen yılın avantaj sağlayacağı düşünülebilir. Bununla beraber Bakan Çelik'in hesabında bundan 30 yıl sonra demografik yapının değişeceği hesabı var mı, bilemiyoruz. Kuşkusuz Türkiye'de yaşlı, ya da emekli nüfus artacaktır. Bu da emekli maaşı alan ile çalışıp prim ödeyen arasındaki oranı yine bozacaktır. Daha açık bir ifadeyle, şu anda sistem prim ödeme süresi kısa, üstelik ödeyen sayısı da az olduğundan çalışmıyor. Bunun zamanla iki yönden de düzeltilmesi amaçlanıyor. Fakat nüfus yaşlanınca, yani emeklilikten ölüme kadar olan süre uzayınca ne yapılacak? Bugün Batı Avrupa ülkelerinde yaşanan sorun da bu. Hatta o ülkelerde ödenen maaşı düşürmenin yanı sıra belli bir süre ödememe gibi seçenekler de değerlendiriliyor. Zor seçimler. Türkiye'nin en büyük sıkıntılarından biri de sosyal güvenlik sistemindeki çürümüşlük. Üstelik 2001 mali krizine dek her müdahale sistemi daha da çökertti. Son birkaç yıldır ise sistemin açık vermesini önleyecek bir reform taslağı tasarlanıyor, ancak bir türlü yasalaşamıyordu. Bunların ilki eski Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından reddedildi. Şimdi reform yeniden Meclis'e sunuluyor. Bütçede cari transferler neredeyse yüzde 40'lara dayanıyor. Reform sayesinde bunun azalması karşısında acaba hükümetler bu tasarrufu yeniden harcamaya kalkmaz mı? Bu risk elbette var. Ama ne azından o harcamayı ertesi yıl kısmak mümkün olur. Oysa sosyal güvenlik açığı yapısal bir durum. Düzelmesi de o açıdan son derece önemli. Sadece okuyucular yukarıdaki grafiğe bakıp da, bu sorunun 2004'ten bu yana kötüleştiğini yakalayabilir. Doğrudur da. 1992 yılında Başbakan Demirel erken emekliliğin önünü açarak sistemi büsbütün çarpıtmıştı. Özal önce buna direnmiş ama sonra ikincisini imzalamak zorunda kalmıştı. Yıllar geçtik açık daha da büyüdü. Buraya geldi. Şimdi düzelmesi için en az 30 yıl bekleyeceğiz. Ya harcarlarsa... hgunes@milliyet.com.tr