Hurşit Güneş

Hurşit Güneş

hgunes@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Gösterge Merkez Bankası hükümete yaptığı son sunumda kısa vadeli sermaye hareketlerine bakıldığında cari işlemler açığının yüzde 10'u kadar net bir çıkışın (ya da ödemenin) yapıldığını gösteriyor. Yani artık açığın tamamıyla uzun vadeli kaynaklardan finanse edildiği belirtiliyor. Ancak bu tez tam olarak doğru değil. Birincisi, dış açık giderek büyüyor. Demek ki, sorun aslında ortadan kalkmıyor. Sadece bu sorunun sıkıntı yaratması azalıyor. Tıpkı bir hastalığın giderek kötüleşmesi karşısında daha etkili bir ilaçla bunu yatıştırmamız gibi. Son zamanlarda egemen bir görüş doğdu: "Dış açık veriyoruz ama bunu daha çok uzun vadeli kaynaklarla finanse ediyoruz. Dolayısıyla riskler sanıldığı kadar yüksek değil." İkincisi, elde ettiğimiz uzun vadeli kaynakların önemli bir kısmı yurtiçindeki çeşitli varlıkların satışı. Bunların da 2008 yılından sonra azalacağı, yani denizin kuruyacağı unutulmamalı. İlelebet satacak bir varlık bulmamız söz konusu değil. Üstelik zamanla yabancı sermayenin eline geçen bu varlıkların kâr transferleri dönemi başlayacak ve döviz giderleri çoğalacak. Yani ilaç bitecek ve ilacın ters yönlü etkileri başlayacak. Tıpkı doping gibi.Sıcak para ya da portföy yatırımları 2003 yılında 18 milyar dolar kadardı. İçinde bulunduğumuz yıl 90 milyar dolara yaklaştı. AKP iktidarının da en büyük şansı bu oldu. İçeri giren bu inanılmaz yatırım hem Merkez Bankası'nın para politikası uygulamasını kolaylaştırdı, hem de Hazine'nin borç dinamiklerinin iyileşmesine neden oldu. İşte bu anlamda da sıcak para ekonomi yönetiminin en büyük kolaylığı oldu.Portföy yatırımları (2004-2007; milyon dolar) İlacın ters etkisi olacak Portföy yatırımları bir taraftan büyürken, diğer yandan da bileşim değişimine uğradı. Bonolardan çok hisse senetleri rağbet görmeye başladı. Üstelik çok yüksek reel faizler oluşmasına rağmen. Bunu anlamak oldukça kolay. 2005 yılında Türkiye'de hisse senetlerinin değerlerinin düşük olduğu inancı yabancı yatırımcıların temel düşüncesiydi ve buna göre yatırımlarını yönlendirdiler. Bu yaz küresel dalgalanma ya da kredi sıkışması oluşmadan önce yabancıların bono yatırımları 34.3 milyar dolar, hisse senedi yatırımları ise 56.8 milyar dolara ulaşmıştı.Konuya şöyle yaklaşalım. Diyelim ki, 2004-2007 arası 70 milyar dolar sıcak para ülkeye girmeseydi ne olacaktı? Makroekonomik dengeler aynı düzeyde sağlanacak mıydı? Çağatay Telli, Ebru Voyvoda ve Erinç Yeldan bir araştırmayla bunun yanıtını aramışlar: Macroeconomics of Twin-Targeting in Turkey (Türkiye'de ikili hedeflemenin makroekonomisi) Henüz yayımlanmamış bu araştırma ilginç bulgular içeriyor. Hem faiz dışı fazla, hem de enflasyon hedeflemesinin ancak sıcak para girişleriyle sağlandığını ve bu stratejinin kırılgan olduğu aktarılıyor. Demek ki, sıcak para yine bir kolaylık sağlıyor. Ancak kolaylıklara alışkanlığın da bağımlılık olduğu, yokluğunda büyük sıkıntı yaşanacağı da unutulmamalı. Dopingle koşan birinci olabilir ama sonunda çöker, bunu da unutmayalım. hgunes@milliyet.com.tr