Malum, ekonomide rekabet varsa fiyatlar da makul kar düzeyinde olur ve tüketiciler aşırı bedel ödemez. Üstelik piyasada rekabetçi yapı yoksa kaynak dağılımı da yanlış olur. Gelir dağılımı bozulur. Her türlü dengesizlik gelişir.Rekabeti sağlamak için ya satıcı ve alıcı sayısını çoğaltmak gerekir ya da alıcı ve satıcıların birbirleri hakkında tam bilgi sahibi olması. Tabii, her ikisi olursa rekabet ortamı daha rahat sağlanır. Diyelim ki, az sayıda satıcı var (ki buna ekonomide oligopol diyoruz), tüketici mutlaka zarar görmeyebilir. Rakip firmalar aynı boyuttaysa ya da birbirleri hakkında tam bilgi sahibiyse, rekabet aynı sertlikte sürebilir. Öte yandan, çok sayıda satıcı olsa da, birbirleri hakkında herhangi bir bilgi akışı yoksa, rekabet ortamı oluşmaz. Yani bilgi kritik öneme sahip.Bununla beraber geleneksel rekabet politikaları satıcıların çokluğuna dayanıyor. Ve rekabetin olmadığı ortamlarda tüketici zarar gördüğü için, birçok ülke rekabet kurulları oluşturuyor. 1995 yılı itibariyle de ülkemizde böylesi bir kurul oluşturuldu. Ve giderek etkinlik kazanıyor.Tabii rekabet her ülkede aynı yöntemlerle uygulanmıyor. Mesela ABDde firma çok büyürse ve rekabet zarar görebilir kaygısıyla, firma birkaç parçaya bölünebiliyor. Avrupa rekabet hukuku ise farklı. Firma ne kadar büyürse büyüsün, rekabeti engelleyen bir davranış görülmezse, ceza söz konusu olmuyor.Ülkemizde Avrupa tarzında bir rekabet hukuku uygulanıyor. Yani, firma tekel bile olsa ceza yok. Ceza için tekelci konumun kötüye kullanılması gerekiyor. Örneğin, yeni bir firmanın piyasaya girmesini engellemek suç... Bu tarzda bir rekabet hukuku ise hem daha adil hem de daha çağdaş. Çünkü yapı değil, davranış cezalandırılıyor. Tıpkı elinizde bir silahın olması gibi. Eğer ateşleyip birini öldürmezseniz neden cezalandırılasınız ki? (Teşbihte hata olmaz: Elbette silah taşımak olumlu bir davranış değil.)Ancak rekabeti sadece denetleyerek yahut da davranışları izleyerek sağlamak yeterli sayılamaz. Rekabet Kurumunun zaman zaman çeşitli piyasaların rekabetçi biçimde gelişmesi için hükümete danışmanlık yapması gerekiyor. İşte buna "politika savunusu" (policy advocacy) deniyor. Ve son derece önemli.Son zamanlarda Kurul Başkanı Mustafa Parlak da dolaylı biçimde bunu yapıyor. Özelleştirme sürecinde Rekabet Kurumundan görüş ve onay alınması bir gereklilik olsa da, Kurul Başkanının bu görüşü kamuoyuyla paylaşması çok daha önemli. Sık sık tekrar edilmesi daha olumlu. Çünkü ülkemizde Rekabet Kurumu neredeyse on yıldır var, ama kamuoyu bu kurumu bilmiyor. Çimento örneğinin yanı sıra birçok sektörde (özellikle gündem oluştuğunda) Kurulun öne çıkarak yol göstermesi ve böylelikle toplumda rekabet duyarlılığı geliştirmesini destekliyoruz. hgunes@milliyet.com.tr Başlık biraz tahrik edici olsa da, Rekabet Kurumu Başkanının son zamanlarda sık sık basın toplantılarıyla görüş ifade etmesi son derece olumlu. Kurul Başkanının kamuoyunu bilgilendirmesi bile son derece önemli. Biz de kamuoyunu bilgilendirmek için katkıda bulunalım.