Siyasetçilerin ya da liderlerin geçmişte söylediklerini pek hatırlanmaz. Haklı mıyım bilmem ama Türk toplumunun hafızası biraz kısa erimli gibi gelir bana.
Örneğin Türkiye’de liberaller ve neoliberaller Özal’ı demokrat sayarlar. Ama hepimizin bildiği gibi Özal eski liderlerin siyasal yasaklarının sürmesini referanduma sunmuş ve yasaklı kalmalarını savunmuştur. Özal’a göre 12 Eylül’den TSK değil, geçmiş liderler sorumluydu. Bir askeri darbenin sorumlusu siyasetçiler olabilir mi? Peki, siyasal yasaklar savunulabilir mi? Şimdi nasıl oluyor da Özal-Erdoğan eksenindeki yazarlar Özal’ın bu özelliği nedeniyle onu özgürlükçü sayıyorlar? Anlaması zor.
Domuz gribinden ölenler
Bir başka konu. Birkaç ay önce dünyada yer yerinden oynadı. Domuz gribi bir veba olarak yüz binleri hatta milyonları tehdit ettiği söylendi. Herkes ne yapacağını şaşırdı. Sağlık Bakanı derhal aşılar ısmarlattı, bunları ithal ettirdi. Ama Başbakan çıktı, “Ben aşı olmayacağım” dedi. Peki, o zaman biz neden 500 milyon dolar harcayıp o aşıları ithal ettik? Sonunda domuz gribinden kaç kişi öldü? Toplum olarak doğru işler mi yaptık, yanlış işler mi? Bilmiyoruz.
Küresel krizden en fazla etkilenen ülkelerden biri Türkiye oldu. Oysa Başbakan çıkıp teğet geçecek” demişti. Önceki gün yazdık; TÜİK’in 2009 yılında ne olduğuna dair yaptığı ankette halkın inanılmaz sıkıntılar çektiğini gösterdi. Her 3 kişiden birinin borçlanmak zorunda kaldığı gibi, her 3 kişiden ikisinin de geliri azalmış. Yani resmi bir kuruma göre kriz halkı perişan etmiş. Şimdi siyasetçiler bunun hakkında ne dedi? Hiç.
Başbakan kaç defa “IMF ile anlaşmaya gerek yok” dedi, kaç defa da “IMF ile anlaşma birkaç güne kadar neticelenir” dedi? Neden biz toplum olarak bir o yana, bir bu yana yatırılıyoruz? Ekonomi politikasından sorumlu bakanlar neden bu konuda net değiller? Dünyanın hiçbir yerinde toplumla ya da “seçmenle” bu denli alay edilmez. İki yıldır IMF anlaşması konusunda açık bir bilgiye sahip değiliz.
Medyanın görevi
Türkiye zor günlerden geçiyor. Toplumların hafızasında liderlerin söyledikleri ile yaptıkları unutulmazsa geçmişten dersler çıkarılabilir. Hatalı ile başarılı ortaya çıkar. Bu hafızayı ortaya çıkaracak olan da siyasal rekabetin özgürce yapılması ve medyanın kalitesidir. Muhalefet günlük ve içi boş sert polemiklerden sıyrılıp politikalardaki temel hatalara odaklandıkça demokrasi de düzey kazanacaktır.
Medyanın da yandaşlık ve taraflık üzerine oturan anlayıştan sıyrılması gerekir. Medya eğer eleştirel değilse asli görevini yapmıyor, yani iktidarı denetlemiyordur. İktidarı korumak medyaya hiç düşmez. Olsa olsa o artık iktidarın görevlisi haline gelmiştir.
Demokrasinin müdahalelere maruz kalmasını istemiyorsak onun güçlenmesi konusunda adımlar atmalıyız. Bunun da temelinde siyasetçinin toplumsal duyarlığı ve toplum nezdindeki itibarı yatar. Eğer ülkeyi yöneten bir lider toplumun tamamını kapsayan bir dengeyi gözetmiyor, hatta kimilerinden öç almaya çalışıyorsa demokrasi gelişmez, Baltalanmış olur. Unutmayalım demokrasi bir uzlaşma ve hoşgörü rejimidir.