Hurşit Güneş

Hurşit Güneş

hgunes@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

İlk bakışta bir çelişki gözükse de, Merkez Bankası'nın izlediği politika hükümetin belirlediği genel ekonomik doğrultudan kopamaz. Bununla beraber, Merkez Bankası çalışırken de hükümet ona karışamaz. Maliye politikasının yürütücüsü hükümettir. Hükümet adına bu politikayı, yani devletin gelir ve giderlerini Maliye Bakanlığı, finansmanını da Hazine yürütür. (Keşke hepsi tek elde olsaydı). Para politikasının yürütücüsü ise Merkez Bankası'dır. Elbette her iki politikanın da eşgüdüm içinde olması gerekir. Ancak Merkez Bankası bağımsızdır. Para politikasının üç hedefi olabilir. Birincisi, en bilinen amaç olan enflasyonun kontrolüdür. İkincisi, ödemeler dengesinin sağlanması, üçüncüsü de büyümenin sağlanmasıdır. Son yıllarda muhafazakâr iktisatçılar Merkez Bankası'nın tek hedefinin enflasyon olduğu konusunda ısrar ediyorlar. Fakat bu çok yanlış. Çünkü ekonomide amaç büyümenin sürekliliği ve refahın artırılmasıdır. Para politikası da buna uymak zorundadır.Para politikası genel olarak para arzının belirlenmesine ilişkindir. Merkez Bankası bunu ya doğrudan kendi bilançosu üzerinden, ya da bankaların para yaratma kapasitesini sınırlayarak yapar. Bunun yanı sıra, enflasyonun kontrolünde beklentileri etkilemek için kur hedeflerinin bir araç olarak kullanıldığını biliyoruz. Nihayet, son yıllarda enflasyon hedeflemesi denilen, temel olarak da Merkez Bankası'nın kredibilitesi ile enflasyon beklentilerinin etkilediği ve kısa vadeli faizlerle desteklenen sistem, para politikası olarak kullanılıyor. Bu yıl bizde de bu politika yürürlüğe girdi.Dünyanın birçok yerinde merkez bankalarının yönetimleri ve politika belirlemede etkili kurulları var. Ancak etkili kişi her zaman başkandır. Bunun temel nedeni, bankanın piyasalarla olan ilişkisini başkanın kredibilitesiyle ve iletişim yeteneğiyle sağlanmasındandır. Kısacası, başkandaki bu iki önemli özellik, olmazsa olmaz niteliktedir. Büyüme temel amaç Başkanın kredibilitesi yoksa piyasaları etkileyemez. Sadece bir açıklamayla tüm piyasaları yönlendirebilecek güçte ve güvende olmalıdır. Bunu yaparken de etkili bir konuşma, ikna etme, hatta gerektiğinde terbiye edebilme gücünün olması istenir. Dünyayı iyi izlemesi, yurtdışında da temsil yeteneğinin olması gerekir. Bugün artık mali piyasalara yurtdışı gelişmeler egemen. Dünyadaki mali akımların Türkiye'ye bakışlarını da Merkez Bankası'nın duruşu belirliyor. Bu nedenle bu duruşu başkanın temsili sağlayacaktır. Yabancı dile hâkim olmak da bu nedenle çok önemlidir. Merkez bankalarının zaman zaman başına piyasa ya da finans dünyasından kişilerin geldiği biliniyor. Ama bugün uygulanan para politikalarının karmaşıklığı karşısında başkanların akademik bir tarafının olması şart. Öte yandan, piyasalarla ilişkisi olmayan bir başkanın da, sadece raporlarla bankayı yönetmesi mümkün değil. Nihayet, Merkez Bankası başkanının banka içinde kabul görmesi, sahiplenilmesi ve otorite sağlaması gerekir. Bu bazen içeriden yetişen biriyle sağlanırken, bazen de doğrudan dışarıdan biriyle olabiliyor. Merkez Bankası'nın başına kim geçmemeli sorusu ise gayet net: Hükümete yakın bir isim. Çünkü bu, bankanın kredibilitesini sarsar. hgunes@milliyet.com.tr Kredibilite gerekiyor