Geçen hafta İstanbul’da Merkez Bankasının dış ticaretteki yapısal değişimler üzerine bir toplantısı vardı. Burada ihracattaki yapısal değişimler üzerinde duruldu. Bazı sunumlarda ulusal paranın değer kaybettirilmesine dayalı bir dış ticaret politikası sürdürülemeyeceği belirtilince, meslektaşlarımız yine döviz kuru polemiğine girdi.
Tartışmanın odak noktası ihracat. Malum, ihracat 2009 yılı hariç son yıllarda hep arttı. Döviz kurundaki değerlenmeye rağmen. Ancak buradan döviz kurunun önemsizliği sonucunu çıkarmak doğru olmaz. Çünkü ihracatın niteliği sürekli değişiyor ve ithalata dayalı istihdam yaratmayan bir türe bürünüyor. Bunu teknoloji-yoğun ihracat olarak yorumlamak da çok yanlış. Kaldı ki, kurla ithalat arasında da çok ciddi ilişki var.
Çin ve Brezilya örnekleri
İhracatı geliştirmede istenen verimlilik, araştırma-geliştirme ve pazarlama gibi konular elbette önemli. Ama ihracatı güçlü olan Çin’in ulusal parasını değerli hale getirmesi baskılarına karşı nasıl boyun eğmediğini hatırlatalım.
Bir başka örnek ise Brezilya. İhracatı güçlü olan bu ülke olan ulusal parasının değerini sıcak paraya teslim etmedi. Tobin vergisi diye bilinen yükü sermaye girişlerine koyuverdi. Brezilya bu konuda her türlü önlemi alıyor. Bizim Merkez Bankası ise farklı bir hava veriyor.
Gerçi bizim MB de döviz kuru konusunda önlem almıyor değil. Örneğin döviz likiditesinin piyasada bol olduğu dönemlerde doğrudan müdahalelerde bulunuyor, uzun süreli döviz akımlarını gözlediğinde de döviz alım ihaleleri uyguluyor. Mart ayında dövize talep çok güçlü olduğunda piyasaya 1 milyar dolar vermişti. Yazdan bu yana ise tam tersini yapıyor; 3 milyar dolara yakın döviz aldı. Ama yeterli olmadı.
Üstelik, öteden beri Cansen-Akat tezi olan faizleri düşürme yoluyla kurdaki baskıyı kaldırma politikası tümüyle uygulanıyor. Kimileri Türkiye’de faizler hâlâ yüksek dese de doğru değil. Reel faizler yok denecek düzeye geldi. Benzer riskteki ülkelere göre de düşük.
Ancak bu denli döviz alımına, az da olsa cari açığa ve faiz indirimine rağmen kurda yukarı doğru hareket olmuyor. Gerçi sepet bazında eylülden bu yana yüzde 4.5’lik bir değer kaybı oldu. Üstelik bu dövizin de bol olduğu bir dönemdi. Fakat piyasadaki TL likiditesindeki sıkışıklık kurdaki hareketi frenledi. Şu anda MB açık piyasa işlemleriyle sürekli piyasaya para veriyor. Üstelik az da değil. Kimi haftalarda bu 10 milyar TL’yi, hatta kimi özel durumlarda 20 milyar TL’yi buluyor. MB ne denli faizleri indirirse indirsin anlaşılan şu anda piyasanın döviz talep edecek mecali yok. Piyasada TL bollanırsa o zaman döviz dengeleri de değişebilir. İzlemek gerekiyor. 20 Son söz; dış dengenin temel parametresi döviz kurudur. Başkaları olsa da.