Hurşit Güneş

Hurşit Güneş

hgunes@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Baştan belirtelim: YTL'nin dolara karşı değer kaybı yüzde 14, euroya karşı ise yüzde 23'ü buluyor. Bu ciddi bir kayıptır. Hatta çok hızlı geliştiğinden mahzurlu sayılabilecek noktaya geldiği söylenebilir. İkincisi, piyasalarda fon yöneticilerinin şu veya bu işlem üzerine ekonomik yorum yapması yanlıştır. Makroekonomik temeli olmayan hiçbir finansal işlem kalıcı ya da etkili olamaz. Vadeli işlemlerde manipülatörlerin diğer yatırımcıları zarara sokmak için yaptığı hareketlerin mutlaka bir ekonomik temeli olması gerekir. Piyasalar haftaya yine olumsuz bir havada girdi. Aslına bakarsanız cuma akşamı piyasalar kapandıktan sonra yurtdışındaki tezgâhaltı işlemlerden böylesi bir gelişmenin olacağı belli oluyordu. Gerçi ortalık hâlâ yatışmış değil. Türkiye'den çıkmak isteyenlerin bitmediği görülüyor. Şu anda gelişen olay dış kaynaklıdır. Fakat Türkiye'de bu daha belirgin yaşanıyor. Bunun da bazı özgün nedenleri var. Özellikle enflasyon beklentilerinin değişmesiyle dış açık kaygısı bunda çok etkili oluyor. Siyasal kaygıların bir miktar payı olabilir. Ancak erken seçim olasılığı, bonolara getirilen stopaj uygulamaları, Merkez Bankası atamasının yarattığı güven hasarı, Sosyal Güvenlik Yasası'nın gecikmesi vb. etmenlerin etkisini de abartmamak gerek. Devalüasyonun dış denge için son derece yararlı olduğuna kuşku yok. Yani YTL'nin şu veya bu nedenle son günlerde değer kaybetmesi iyi oldu. Ancak bu değer kaybının tümünün, tek seferde olması da normal değil. ABD ekonomisi ithalata bağımlı bir ekonomi olmasına rağmen, doların euroya karşı değer kaybetmesi, enflasyonist baskı oluşturmuyor. Fakat, YTL'nin değer kaybı enflasyonist beklentileri oluşturacaktır, çünkü hâlâ devalüasyonla enflasyon arasındaki ilişki sürmektedir. Üstelik değer kaybı bu denli yüksek ve hızlıysa. Beklentiyi etkileyebilir Şu anda tahammül etmeye çalıştığımız cari açığın reel kurla yakından ilişkisi var. (Ama kimse de uçmasın, ithal ettiğimiz petrol, demir ya da altın fiyatlarının kurla alakası yok. Büyüyen cari açığın yarısı bunlardan kaynaklanıyor) Son haftada, Ekim 2002'den bu yana yüzde 35'ten fazla değer kazanan kur, birdenbire yüzde 20'ye yakın değer kaybetti. Yukarıdaki grafikte de görüldüğü gibi, şu anda kur reel olarak Nisan 2002 değerine geldi. Bu da ihracatçı için (en azından şimdilik) fazlasıyla yeterli.Dikkat edilirse, kur çıkarken faizler (bazı dostlarımızın görüşünün aksine) de çıkıyor; yüzde 15.5. Buna rağmen, içeriye giren sıcak para görülmüyor. Elbette kurun yükselmesiyle yeniden içeriye girişler oluşabilir. Bu borsa için de geçerli, YTL bonolar için de. Ancak tabii moraller düzelince.Merkez Bankası bir günde 5 milyar dolar alırken kur oynamıyordu da, neden şimdi 3-4 milyar dolarla bir haftada koptu gitti? Çok açık bir nedenle. O zaman dolarda satıcı birikmişti. Şimdi ise satıcılar ortadan çekilmiş durumda. Satıcılar yeniden birikirse, kur yeniden gevşer. Böyle bir olasılık da yok değil. Bir yandan, yazın döviz akımlarının içeriye doğru güçlenmesi, diğer yandan faiz ve kurların yeterince yükselmesi, borsanın ucuzlaması, bunu gerçekleştirebilir. Son beklentiyse, Merkez Bankası'nın piyasaya döviz vererek harareti alması. Ancak bu, dalgalı kurun ruhuna aykırı bir davranış olur. Eğer yabancılar çıkıyorsa, bedelini de ödemeliler. hgunes@milliyet.com.tr Yine gevşer