Hurşit Güneş

Hurşit Güneş

hgunes@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Tekstil sektörü 1980'li yılların sonunda ve 90'lı yılların başında baharını yaşamıştı. Ancak son 10 yıldır sorunlar baş gösteriyor. Son birkaç yıldır ise, en çok ağlayan toplumsal kesim oldu. Ya kurdan şikâyetçiler, ya işçilik üzerindeki yüklerin getirdiği maliyetlerden, ya enerji fiyatlarından, ya yurtdışındaki kotalardan. Ama hep şikâyetçiler! Neden? Önceki gün Türkiye İstatistik Kurumu imalat sanayii üretiminin ocak ayında yüzde 6.1 gerilediğini açıkladı. Tekstil yüzde 17.9, hazır giyim ise yüzde 35.4 gerilemiş. Kısacası, tekstil batıyor! Acaba farkında mıyız? Tekstil tek parça bir sektör değil. Üç ayrı kesim var. Biri iplik. İplikte hem ithalatçı, hem de büyük ölçekli üretim yapıp ya içeriye ya da dışarıya mal satan kısım var. Bu kesim kurdan pek şikâyetçi değil. Çünkü işçilik maliyetler içinde daha küçük bir paya sahip ve kâr oranları şimdilik yeterli. İkinci kesim tekstil. Yani örme ya da dokuma yoluyla kumaş üretme. Örmede dünyada müthiş bir dış pazar kaybettiğimiz ortada. Çünkü burada düşük düzeyde teknoloji, fakat yoğun emek kullanılıyor. Ve işçiliği daha ucuz ülkelerle rekabet edilemiyor. Dokumada ise hem ithalat, hem içeriye, hem de dışarıya üretim var. Bu nedenle burada durum karışık. Nihayet hazır giyim sektörü var. Ve asıl bu sektör darmadağın durumda. Çünkü emek yoğun bu kesimin dünyada yeni rakipler karşısında ayakta duramadığı görülüyor.Kısacası, örme ve hazır giyimde sektör gitgide kan kaybediyor. Pazar payları emeğin daha ucuz olduğu ülkelere kayıyor.Baştan belirtelim; sanayileşmenin emekleme döneminde tekstil önemli bir araç. Ancak dünyada tekstil sektörüyle kalkınmış bir ülke örneği yok. Bu kesimi, hele hele hazır giyim sektörünü ayakta tutmak için sürekli ekonomik dengeler çarpıtılırsa bir ülke bir türlü kalkınmış hale gelemez. Hindistan'daki üretilen tişört fiyatı bir türlü tutmuyor diye bir ülkede faktör fiyatları ayarlanırsa, teknolojik kalkınma da sağlanamaz. Tamamıyla yok olabilir Bununla beraber, ekonomik kalkınmayla birlikte doğal olarak tasfiye olacağı için bir sektöre hiç el sürmemek çok yanlış. Rakip ülkelerde enerji fiyatları ve işçiliğin işverene maliyeti çok daha makul düzeydeyse, kur düzeyi farklı bir noktadaysa bu sektörler ne yapsın? Bunlar düzeltilmeli. KDV oranlarını aşağı çekmek maliyetler üzerinde belli bir destek sağlasa da, hükümet bir üretim yapılanması tasarlamalı. Tekstil de bu tasarım içinde değerlendirilmeli.Şu anda Türk tekstil sektörü, özellikle hazır giyimde Çin tehdidinden darbe yiyor. Ancak, Çin tehdidi karşısında ABD'deki hazır giyim sektörü kotaları yürürlüğe koyabilmişti. Demek ki, bir sektörü korumak dünyanın en açık ekonomisinde bile var. Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler, denilemez. "Nasıl olsa batacak, bir an önce batsın da kurtulalım" denemez. Sektör diğer ülkelere göre dezavantajlı durumdan kurtarılmalı. Ancak sadece bu sektöre özgü hiç bir imtiyaz da verilmemeli. Yapılacak olan özel yardım değil, onu engellerden arındırmaktır. Eşit ve adil şartlarda batanlar ve kalanlar olacaktır. Kalanlar da dünyayla rekabet edecektir. hgunes@milliyet.com.tr Laissez faire, laissez passer