Bu rakam çok yüksek! Birincisi milli gelirin yüzde 5ini aşıyor. Yani oldukça riskli bir durumla karşı karşıyayız. İkincisi, 2002 yılında 1.5 milyar, 2003 yılında da 7.9 milyar dolar açık verildiği anımsanırsa son üç yılda 25 milyar dolarlık açık verildiği ortaya çıkıyor. Bu gerçeği yok sayarak, "Nasıl olsa kur esnek, sorun çıkmaz" yaklaşımıyla soruna bakamayız. Çünkü bu açığı finanse etmek için dış borç rakamları sürekli artıyor. Kısacası, çanlar çalıyor. Ancak pek de duyan yok! Geçen hafta açıklanan en önemli veri tüm vahametiyle ortada duran cari işlemler açığıydı. 2004 yılında tam 15.6 milyar açık verildiği açıklandı. Yani ödemeler dengesinin döviz gelir - gider dengesindeki açık vermiş, dışarıdan bu kadar kaynak gerektirmiş. Ve tabii bunu karşılamak için borçlanılmış! Bazıları "Cari açıkla yıllarca yaşayan ülkeler var, bu sorun değil" diye avunuyor. Hatta ABye tam üye olma sürecinde oluk oluk yabancı sermaye akacağı varsayımıyla sorunu küçümsüyor. Oysa oluk oluk akan kısa vadeli sermaye. Doğrudan yabancı sermaye girişleri hiç de öyle bu açığı kapatacak boyutta değil. Geçen yıl 2.5 milyar dolar doğrudan yabancı sermaye, 9.2 milyar dolar da sıcak para girmiş. 850 milyon dolardan fazla yatırım da dışarı çıkmış.Bize göre Türkiye cari dengeyi hedefleyen bir ülke olmalı. Hatta dış ticarette dengeyi aramalı, yani cari işlemler fazlası vermeli. Ancak böylece uluslararası rekabet gücü olan bir ekonomi yaratılabilir. Ancak ezbere bir ihracat artışından öteye bir çaba görünmüyor.Sadece cari denge bile isteniyorsa, bunun iki yolu var. Birincisi, ithalatı kısmak, yani daha düşük bir büyüme hızıyla devam etmek. İkincisi ise, ihracatı daha yüksek hıza ulaştırmak. İlk bakışta büyümeyi kısmak akla yakın gelmiyor. Çünkü ülkemizde işsizlik had safhada ve ABye tam üye olmak için daha yüksek bir büyüme gerekiyor. İhracatı daha da hızlandırmak ise zor. Çünkü zaten hızla artıyor. Cari açıkla yaşanabilir mi? O zaman ne yapacağız? İlk bakışta bu iki yöntem dışında pek alternatif görünmese de, aslında yapılması gereken belli; içeride üretim yapısının değişmesi gerekiyor. Daha az ithalatla, daha fazla ihracat ve üretimi gerçekleştirmek gerekiyor. Pekiyi bu hükümette böylesi bir hazırlık, ya da tasarım var mı? Tabii ki yok. Çünkü IMFde de yok! Malum, bu hükümetin tek esin kaynağı IMF.Dünkü yazısında dostumuz Faik Öztrak konuyu kurdaki değerlenmeye bağlamış. Ancak ithalatın kurdan çok iç taleple ilişkisi olduğu açık. Buna rağmen böylesine değer kazanan bir kur düzeyini de savunmak mümkün değil.Katı bir mali disiplinle enflasyonu dizginlesek de, dış denge sorunu büsbütün patlamış görünüyor. Kafalarda ise pek bir çözüm yok. Üstelik MB ters para ikamesi ve giren sıcak para sonucu oluşan döviz arzını emmese, kur büsbütün çökecek ve cari işlemler açığı tam patlayacak.Evet, 15.6 milyar dolarlık cari açığı görmezden gelerek, ekonomik gelişmeleri methetmek için kör olmak gerek! hgunes@milliyet.com.tr Yani bir üretim tasarımı gerek