Hurşit Güneş

Hurşit Güneş

hgunes@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Derviş'in o dönemi kaleme alması gerçekten önemli. Çünkü bu tür dönemlerin içyüzünün kamuoyu tarafından bilinmesi çok yararlı... Kasım krizinden sonra, ama tam yılbaşından önce, Washington'a Derviş'in yanına gitmiştik. Bir akşam Derviş, Stanley Fischer dahil olmak üzere, birkaç arkadaşını yemeğe çağırdı. Konu, Türkiye'deki gelişmelerdi. Fischer, kasım ayındaki olayları bir döviz atağı olarak görüyor, bankacılık alanındaki sorunları ise göz ardı ediyordu. Piyasaya likidite verildiği takdirde faizlerin gevşeyeceğini, ama kurun tutulmasının mümkün olmayacağını, bu nedenle kasımda Merkez Bankası'nın yaptığının doğru olduğunu ısrarla savunuyordu. Derviş'in krize dair kitabı elimize geçmedi. Ama Derviş dostumuz olduğundan o dönemi yakından izledik. 2001 krizinin travmatik ortamında Batı destekli Derviş'in ekonomi yönetimine gelmesi Türkiye'de sermaye çevrelerini çok rahatlatmıştı. Kendisine büyük destek verdiler. Hatta sonra ona siyasette belli bir misyon atfettiler. Ama Derviş buna yanaşmadı. O akşamı Fischer "Bantlı dalgalanmaya kadar sabredelim" diye kapattı. Ertesi sabah Derviş'in çok yakın arkadaşı olan Uri Dadush yatırımcıların Türkiye'den ürktüklerini ve çıkmayı planladıklarını aktardı. Bir Dünya Bankası yetkilisinin yatırımcıların ne yapacağını bilmesini o zaman yadırgamıştım. Yanılmışım.Özetle; Derviş Türkiye'ye gelmeden epeyce önce bir şeylerin yanlış gittiği Washington'da konuşuluyor, çareler aranıyordu. Kaldı ki, Derviş Türkiye'ye bu görevi üstlenmek üzere çağrıldığında Washington'da kendisine saatler süren bir brifing verilerek, programın tüm ayrıntıları, alması gereken yetkiler, hatta nasıl bir ekiple çalışması gerektiği bile konuşulmuştu.Derviş göreve geldikten bir süre sonra eski Hazine Müsteşarı Mahfi Eğilmez'le birlikte Ankara'ya gittik. Aklımızın erdiğince fikir vererek yardımcı olacaktık. Eğilmez, arabasını kullanırken bir ara dedi ki; "Hoca, Derviş senin iyi dostun. Şapkadan tavşan çıkarman gerek!" O gece Derviş'in Hilton'daki odasında başladık yemek eşliğinde konuşmaya. Ben alelacele tasarrufların kaynağında bir kereye mahsus vergilendirilmesini önerdim. Dalgalanmaya kadar sabır Döviz tasarrufçusu devalüasyondan, TL'de olanlar da kasımdan bu yana faizden büyük rant elde etmişlerdi. Bono tutan bankalar ise bu faizi müşteriye öderken zarar etmişlerdi. Yani krizden zararlı çıkan bankalar ve Hazine'ydi, bir tek tasarrufçu kârlıydı. Aslında enflasyon hedefi ortadan kalkınca Hazine de reel faiz ödemiyordu. Elde edilecek bu vergiyle bankalara yardım edilebilirdi. Önerdiğim oran da yüzde 2 civarındaydı. Ama tüm yurtiçi tasarruflardan alınacak, bankalardan tahsil edilecek ve paranın yurtdışına kaçmaması için çok gizli tutulacaktı. Derviş öneriyi üstlendi. Ancak Başbakan Ecevit buna bir servet vergisi olarak algılanır kaygısıyla sıcak bakmamış. Bu arada bir başka önerimiz ise daha önceleri Dünya Bankası'nda çalışan Ceyda Pazarbaşıoğlu'nun gayretiyle Maliye'de destek bulmuştu. Mevduat stopajlarının, vade uzadıkça, düşürülmesi. Bunun etkisi hemen olmasa da en azından bir yaklaşımı gösterecekti. Derviş zor bir siyasi dönemde ve zor bir ekonomik konjonktürde iş yapmaya çalıştı. Ancak bir yandan Washington'un gücü, diğer yandan medya desteğiyle ve tabii yeteneğiyle çok iş başardı. Şimdi daha düzdeyiz. hgunes@milliyet.com.tr Mali varlık vergisi