2001 yılında neden krize girildi? Çünkü ilk programda ciddi tasarım ve varsayım hataları vardı. Türk ekonomisi yapısal olarak cari işlemler açığı veren bir ülkeydi ve böylesi bir yapıda kura sınır getirildi. İstikrar programı sürecinde açığın büyüyeceği ve bunun cezbedilen sıcak parayla finanse edileceği malumdu. Kurun bastırılmasıyla TL reel olarak değer kazandı, cari işlemler açığı da büyüdü. Öte yandan mali sistem ise tam anlamıyla bir felç halindeydi. Kamu bankaları zarar ederken, özel bankalar da ciddi kur riskiyle kendilerini idare ediyordu. Türk ekonomisi bundan tam 5 yıl önce belki de en büyük krizine girdi. Bu kriz sonrası IMF kura dayalı antienflasyonist politikadan vazgeçerek çok sıkı bir mali disiplinle dalgalı kura geçilmesini zorladı. Sonunda sıcak para ilk kargaşada tüymeye kalktı. Kalkınca da sistem çöktü. Finans sistemini ciddi biçimde yeniden yapılandırmadan, kamu maliyesinde disiplin sağlamadan ve kuru önceden belli bir düzeye çekmeden başlatılan bu program ciddi bir tasarım hatası taşıyordu. Üstelik tatsız ve beklenmeyen dışsal gelişmeler de tuz biber oldu. Mesela döviz gelirlerimizde ağırlıklı para birimi olan euro değer kaybetmeye, giderlerimizde ağırlıklı olan dolar değer kazanmaya başladı. ABD'de faizler yükseldi. Birçok gelişmekte olan ülkede krizler baş gösterdi.Bütün bunlar IMF'nin öngöremediği, daha da önemlisi baştan yanlış hesapladığı tasarım hatalarıydı. Bu yanlışların bilinciyle IMF 2001 yılında işi sıkıya bağladı. Ciddi bir borçla ve mali disiplini denetleyebilmek için kendisine yakın bir yetkiliyle programı yeniledi.Yürürlükte olan bu ikinci programın ise iki ayağı var. Biri mali disiplin. Mali disiplinle hem enflasyon kontrol altına alınacak hem de kamu açığı küçültülmüş olacaktı. Burada pek bir sorun olmadı. Enflasyon düştü, kamu borcunun milli gelir içindeki payı da küçülmeye başladı. İkinci ayak ise dalgalı kurdu. Ortaya çıkan cari işlemler açığını dalgalı kur esneyerek önleyecekti. Beklenti buydu. Ama bu gerçekleşmedi. Kur düzeyi hatalıydı Çünkü dünyada bu denli bir likidite bolluğu öngörülemedi. Türkiye'nin AB sürecine girerek daha büyük ölçekli bir yabancı paraya maruz kalacağı hesaplanmadı. Daha da önemlisi, özelleştirmelerle çok ciddi döviz gelirleri oluşacağı hesaplanmadı. Irak'la sınır ticareti dolayısıyla ciddi gelirler sağlanacağı, vatandaşların dövizden TL'ye geçeceği de düşünülmedi. Bütün bu döviz girdileri TL'nin ciddi biçimde değer kazanmasına neden oldu. Türk iş âlemi ve ekonomistler kara kara düşünürken, acaba IMF ne yapıyor dersiniz? Topu topu son Niyet Mektubu'na Merkez Bankası'nın rezervlerini güçlendirmesi için döviz alımlarını artırması taahhüdünü koydurdu. Önlem yararlı olsa da, bunun da bir sınırı var. 400 milyar dolara yakın milli geliri olan bir ülke 100 milyar dolarlık rezerv tutamaz ya. Kriz cari işlemlerden doğdu. Yine aynı sorunla karşı karşıyayız. Ancak baştan belirtelim; kimse IMF'den çözüm beklemesin. IMF'nin sicili ortada. Bir çözüm bulunacaksa onu da bizler bulacağız. hgunes@milliyet.com.tr Likidite bolluğu