Son yerel seçimlerde DTP 2.3 milyonun biraz altında, toplamda da yüzde 5.7 oy aldı. Eğer bu rakamlar Kürt kökenli nüfusu yansıtıyorsa, Kürt sorununun çözümünde tek muhatap DTP olmalıdır. Ancak DTP’de siyaset yapan birçok kişi ülkedeki Kürt kökenli nüfusun 20 milyona dayandığını savunuyor. Yok bu rakam doğruysa, o takdirde tek başına DTP ile müzakere tümüyle yanlıştır.
Milliyet birkaç haftadır konuyla ilgili farklı bakışları okuyuculara yansıtmaya çalışıyor. Ancak medyada bakıyoruz konu sadece günlük gelişmeler düzeyinde işleniyor. Malum, ülkemizde ekonomi ne denli sorunluysa, basın da o denli sorunlu.
Gazetelerin manşetlerinde iki konu gözleniyor. Manşet üstünde bikinili bir ikoncanın Bodrum (Türkbükü’ndeki) son fotoğrafı. Hemen altında hükümetin Kürt açılımına ilişkin son gelişme. Buyurun, beraberce değerlendirin! Medya bu halde olunca, sorunlar da böyle oluyor!!
Medyasız demokrasi olmaz
Medya demokrasinin en önemli unsurlarından biri. Fakat hemen her kamuoyu araştırmasında toplumun medyaya güven duymadığı çıkıyor. Kaldı ki, bir ülkenin Başbakanı kalkıp “Gazetelere güvenmeyin, okumayın” derse basın nasıl güven kazansın?
Dünyanın birçok ülkesinde gazete tirajları düşüyor. Malum, artık haberler başka kanallardan, (örneğin televizyon yahut internetten) izleniyor. Bununla beraber Batı’daki tiraj kaybıyla, Türkiye’deki biraz farklı. Batı’da nüfus giderek daralıyor, yaşlanıyor. Oysa Türkiye’de nüfus genç ve okuryazar oranı giderek artıyor. Eğitim düzeyi de yükseliyor. Normal koşullarda gazete okuyucusunun (bırakınız azalmasını) artması gerek. Ama öyle olmuyor.
Türkiye’de gazetelerin belli köşeleri belli yazarlar tarafından tutulmuş. Sırf polemiksever bu yazarlar için gazete alan tiryakiler var. Bu olgu Türkiye’de gazete tirajlarını desteklese de, aslında siyasal kutuplaşma ve gerginlik yaratıyor. Üstelik toplumu eğitmediği için uzun vadede okuyucu sayısını örseliyor.
Naylon kadınların tirajı
Fakat asıl rahatsız edici olan, magazinleşen basın. Yüksek tirajlı gazeteler bile kültürsüz, para avcısı, alışveriş ve estetik meraklısı, naylon kadınların boy boy renkli resimleriyle doldu. Bu inanılmaz ahlaki çöküntü görüntüsü, kimini imrendiriyor, ancak kimilerinin de tepki duyarak muhafazakârlaşmasına neden oluyor.
Bazı mümtaz köşe yazarları da bu konulara girerek son derece düzeysiz yazılar yazıyor. Benzerinin bir The Times, Le Figaro yahut Die Welt yazarı tarafından kaleme alınabileceğini düşünebilir misiniz? Kolaya kaçmayalım. Artık zaman harcayalım ve okuyucumuza bilgi veren yazılar yazalım. Bizim işimiz birini kepaze etmek yahut bu naylon insanların, aykırı yaşantıları yansıtmak değil, okuyucuyu bilgilendirmek.
Bir ülkenin aydınları toplumun genel değer yargılarına ve geleneklerine bu denli aykırı bir yaşam tarzı yahut görüş çizgisi sergilerse, toplumun geri kalanı da ya başı örtmeyi zorlar ya da siyasal davranış tarzında muhafazakârlaşır. Tıpkı Kürt sorununun ikoncanlara karışıp sapla samanı karıştırdığımız gibi.