Hurşit Güneş

Hurşit Güneş

hgunes@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Yıllar önce bir 23 Nisan’da Bodrum’da denize girmiştim. Serin oluyor tabii. Malum bir Karadeniz çocuğu olarak serin sulardan hoşlanmamak olanaksız.
Bu kez geçenlerde birçoklarının methettiği Göcek’te denize girmek istedim. Serin sularda yüzmek ve o eşsiz koyları gezmek için. Üstelik defalarca Fethiye’ye giderken kenarından geçtiğim bu beldeyi hiç görmemiştim.
Göcek gerçekten eşsiz bir bölge. Birçok irili ufaklı koy hâlâ dokunulmamış ve doğal. Bu anlamda eski Cumhurbaşkanı Özal’a da şükran borçluyuz. Çünkü o bölgeyi koruma altına aldırmıştı. Fakat Göcek tüm bilinçli nüfusuna rağmen iki tehlike altında. 

Sıkı tedbir alınmalı
Birincisi, belli aylarda koyları gezen tekne sayısının aşırı boyutlara varması kirlilik yaratmaya başlamış. Unutmayalım ki, Göcek denizleri çevresi kapalı bir göl gibi. Bu nedenle denizi hızla kirlenmeye müsait ve çok sıkı tedbirlerin alınması gerekiyor.
İkincisi, Göcek’te mimari peyzaj konusunda bir ön çalışma yapılmamış. Binalarda estetik bir uyum gözlenmiyor. Kimi eski tarzda, kimi de çok modern bir tasarımla yapılmış. Küçük beldenin herhalde en güzel tarafı başında Çukurova Holding’in yaptığı fakat daha sonra TMSF’ye devretmek zorunda kaldığı marina ve evler. Şimdi bir başka kuruluşun elinde ama onlar da bir türlü tamamlamamış.
Evleri dolaşırken inşaat kalitesini beğendiğimi belirtince, beni dolaştıran Swiss Otel Genel Müdürü Emrullah Akçakaya, “Koray İnşaat yapmış” dedi. Hiç şaşırmadım. TMSF bu tesisleri Turkon Holding, yani Metin Kalkavan’a bırakmış. Tesisler çok güzel olsa da, yarım kalmış görüntü hiç güzel değil. Üstelik o marina (oteliyle, plajıyla ve iskelesiyle) Göcek’in belki de en önemli yatırımı.
Göcek’e İstanbul’dan ya da Ankara’dan gelmek çok kolay. Dalaman Havaalanı’na 15-20 dakika. Yeni bir tünel yapılmış ve yol epeyce kısalmış. Fakat bu tünelin hikâyesi de tuhaf. Özel sektöre, yap-işlet-devret koşuluyla verilmiş ve kısa sürede tamamlanmış. Piyasa düşmanı değiliz ama ülkemizde altyapı işletmelerinin özelleştirilmesi oldum olası aklımıza yatmaz. Nitekim kısa tünelin geçişi otomobillere 3 TL. Yine de işe yaramış.

Kekik kokusu...
Göcek’te hoşuma giden taraf, gürültülü barların ve panayır gibi sokakların olmamasıydı. Akşamları gayet sakin ve huzurlu. Gerçi temmuz ve ağustosta orası da yaşanmaz hale gelebilir ama o zaman da eylül seferi yapılabilir.
Göcek’e vardığım akşam müthiş bir sağanak yağdı. Ama o sağanakta denizi seyretmek çok keyifli oldu. Ardından yağmur sonrası gelen müthiş bir bahar ve orman kokusu burnumuzda bambaşka bir keyif yarattı.
Tabii hafta sonu tekne üstünde derimiz kavruldu. Tekne delilerine öteden beri biraz şaşardım. Göcek’te dolaştıktan sonra tekne keyfini anladım. Ama yine de teknem olacağına arkadaşlarımın teknesi olsun daha iyi. Cefasını değil, sadece sefasını sürersiniz.
Gelelim lokantalara. Mütevazı kesim için biraz pahalı buldum açıkçası. Sorduğumda yine mevsimin kısa olması bahanesi karşıma çıkarıldı. Göcek’ten dönerken zeytinyağı alamadım, ama Ege kekiğini ihmal etmedim.
Kokusu Karadeniz kekiğinden çok farklı oluyor.
Göcek’i bu yaşa gelip ilk defa görmek elbette üzücü. Çok daha önceleri orayı görmeliydim. Ama zaman geçmiş değil. Bir de oranın eylülünü görmek gerek.