Hurşit Güneş

Hurşit Güneş

hgunes@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Savaş sonrası Başkan Franklin Roosevelt'in New Deal (Yeni Anlaşma) olarak bilinen politika açılımını sağladı. 1960'lı yıllarda Keynesyen politikaların egemen olmasında kritik bir rolü oynadı. Ve Başkan John Kennedy'nin de en güvendiği danışmanı, hatta sırdaşıydı.Harvard Üniversitesi'nin önde gelen bu hocası The Affluent Society (Refah Toplumu) isimli yapıtıyla dünya çapında etkili oldu. İlginçtir; en çok esinlendiği İngiliz iktisatçı Keynes gibi o da Hindistan'da görev yaptı: 1961'de ABD hükümetinin büyükelçisiydi. John Kenneth Galbraith 10 gün önce yaşama veda etti. Boyu gibi (2 metreye yakın) çok uzun (97 yıl) yaşadı. Aslen Kanadalı olan bu iktisatçı uzun yıllar Amerikan Demokratlarının ekonomi politikalarının fikir babası oldu. Galbraith bir global sosyal demokrattı. Kaldı ki, kendini sosyalist olarak nitelemekten çekinmedi. Yoksulluk ve gelir dağılımı sorunlarıyla yakından ilgilendi. Fakat hiçbir zaman teknik iktisat alanında literatüre katkıda bulunmadı. Birçok sol iktisatçı gibi piyasaya güvenmedi ve devletin rolünün gerekliliğini (hatta planlamayı) savundu. Teknik ekonominin aksine, Galbraith siyasal çıkarlar ve toplumsal güçlerin önemini kavrayarak farklı bir yaklaşım sergiledi. 1952 yılında Amerikan Kapitalizmi isimli ilk yapıtını yayımladığında bunu açıkça sergiledi. Bu yapıtında Galbraith, Amerika'nın devleşen şirketlerinin siyasal ve toplumsal güçlerinin dengelenmesini sorguladı. O tarihte bu muazzam gücün işçi sendikalarıyla dengelendiğini düşünüyordu. Doğruydu da. İkinci Dünya Savaşı sonrası birdenbire güçlenen sendikalar, vahşi Amerikan kapitalizmini gemleyebiliyordu. 1958 yılında yayımladığı ve bir önceki yapıtı kadar yankı uyandıran Refah Toplumu isimli yapıtında Galbraith, ulaşılan bireysel tüketim hırsının toplumsal çürümeyle sonuçlandığına işaret etti. Nihayet 1967 yılında üçüncü önemli yapıtını, Yeni Sanayi Devleti (The New Indutrial State) yayımladı. O tarihlerde piyasacılık giderek egemenleşirken, Galbraith aykırı zekâsıyla, rekabetin bir safsata olduğunu, ekonomik mekanizmalara aslında şirket yöneticilerinin egemen olduğunu gösterdi. Ne tüketicinin, ne de hisse sahiplerinin ekonomik işleyişte rolü yoktu (kendi deyimiyle "tekno-yapı"). Bu sadece bir varsayımdı. Şirketler kısa vadeli kârları uzun vadeli büyüme stratejilerine yeğler hale gelmişlerdi. Verimlilik çöküyordu. Sosyalist bir Amerikalı 1970'li yıllara gelindiğinde Galbraith artık Amerika'daki büyük şirketlerin kamu mülkiyetine geçmesi gerektiğini savunmaya başlamıştı. Çünkü bu çarpık yapı kaynakların optimal dağılımını değil, israfı üretiyordu. Bugün için bu fikirler oldukça kışkırtıcı bulunsa da, o tarihte de aynı derecede çalkantı yaratmıştı.Galbraith 1972 yılında American Economic Association'ın başına geldi. Ama yapıtları daha çok ekonomist olmayan, siyasete ilgi duyan aydınları etkiledi. Galbraith son döneminde Bush politikalarını şiddetle eleştiren Demokratların başında geldi. Ekonomi literatürüne katkısı sınırlı olsa da, Galbraith belki de Amerikan politikalarında gelmiş geçmiş en etkili ekonomist olmayı başardı. Hem de aykırı fikirleriyle. Toprağı bol olsun. hgunes@milliyet.com.tr En etkili iktisatçı