Ekonomik tahminlerde tutarlı olmak kimilerine göre falcılıktır, kimilerine göre bir bilim. Bana kalırsa doğrusu yapıldığında bilimseldir, yanlış yapıldığında da falcılık. Tabii ekonomi bir toplum bilimidir ve tahminleri tutturmak kolay değildir.
Tarihte hava tahminleri adeta falcılıkla yapılırdı. Ama yazın kar yağacak denmedikçe yahut kışın asfaltta yumurta pişecek denmedikçe hava tahmininde yanılınmaz. Meteoroloji bilimi de uydular aracılığıyla artık rüzgâr hızından, havanın derecesine kadar yeryüzünün hemen her noktasında birkaç günlük tahminler yapabiliyor.
Ekonomide kimi zaman çok kısa tahminler yanıltıcı oluyor, kimi zaman da çok uzun. Örneğin 2010 yılında ekonominin daha olumlu bir noktada olacağını söylemek zor değil. Ama resesyondan çıkışın tam tarihini kestirmek oldukça zor. Bu uzun vade konusunda belirgin bir enformasyona sahip olduğumuzu ama bu enformasyonun kısa vadeyi açıklamadığını gösteriyor.
Tahminin vadesi
Öte yandan bu yazın sonuna kadar döviz kurunda bir değişiklik (yukarı gitme anlamında) beklemiyoruz. Ama 2010 yılında kuru tahmin etmek pek kolay değil. Çünkü yaz dönemine ilişkin elimizde epeyce enformasyon var, ama daha sonrası için enformasyon eksikliği belirsizlik yaratıyor.
Demek ki, sorun tahminin vadesi değil, onun hakkında yeterince bilginin olup olmadığı. Şubat ayında kur tahmini yaptığımda, hemen herkes 1 doların 2 TL’ye yaklaşabileceğini tartışıyordu. Temel belirsizlik IMF’ydi. Fakat IMF’yle anlaşma olması durumunda müthiş bir dış kaynak akışı beklemiyordum. Anlaşmanın olmaması halinde de (ki hâlâ olabileceği havası veriliyor) kur yükselmesinin kalıcı olmayacağını düşünüyordum.
Tam 4 ay boyunca ödemeler dengesini ve döviz mevduatlarının seyrini izledim. Merkez Bankası’nın çok büyük sıçramalar olmadıkça devreye girmeyeceğini biliyordum. Öyle de oldu. Asıl sorun özel kesimin dış borç ödemeleriydi. Ama bir o kadar da ithalat çökeceği için sorun gözükmüyordu. Öte yandan, ABD’deki likidite sıkışıklığı nedeniyle dolar çok değer kazanmıştı. Bu geri gelecekti. Elimdeki tüm verileri değerlendirerek yaza girerken doların 1.50 TL düzeyine gelebileceğini belirttim. Tuttu. Çeşitli televizyon programları da bunu övdü. Ya tutmasaydı?
Yüzde 15 nereden geldi?
Sonra iki ay kadar önce “İlk 3 ayda daralma yüzde 15’i bulabilir” başlığıyla Milliyet’te bir köşe yazısı kaleme aldım. O sıralarda birçokları yüzde 10 kadar, kimi “karamsarlar” da yüzde 12’ye yakın daralma bekliyordu. Sonuçta yine biz tutturduk. Ama çok basit bir yöntemle; bol bol aylık veri irdeleyerek. Tüketim konusunda 2002 yılından bu yana CNBC-e aylık veri yayınlıyor.
Aylık ihracat da belli. Yatırımları da aylık olarak izlemek mümkün; çünkü iyi bir gösterge olan yatırım malları ithalatı yayınlanıyor. Tek yanılma payım, kamu harcamalarının aşırı artışını hesaplayamamam oldu. Bu nedenle yüzde 1.2 yanıldım.
Üretim tarafından bakışta da elimizde aylık sanayi verileri var. Gerçi bu pek yeterli değil. Hele bu son dönemde ticaret kesimi sanayi kesiminden bayağı ayrıştı. Tabii bir de stok boşanması sorunu var.
Kısacası, elinizde doğru ve bol veri olmadıkça, maharetinize güvenip tahminde bulunmayın. Yetenekten çok, eldeki verinin bolluğu ve ayrılan zaman önemli.