Hurşit Güneş

Hurşit Güneş

hgunes@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı



Uygulanan programa "Güçlü Ekonomiye Geçiş" ismi Kemal Derviş tarafından verilmişti. Temel olarak Meksika'da da benzeri uygulanan bu yeni tip IMF programının iki önemli dayanağı vardı. Biri iç borcu ve enflasyonu dizginlemek için sıkı maliye politikası. Diğeri de dış dengeyi sağlamak için esnek kur politikası. Her ikisi de uygulandı. Sonuçlar da artık alınıyor.
Açıkçası, birinci dayanakta yani, gerek enflasyonun düşürülmesi, gerekse iç borcun belli bir disiplin altına alınması yönünde çok önemli mesafeler kazanıldı. Öte yandan, ikinci konu da çok önemli. Çünkü yapısal olarak sürekli dış ticaret açığı veren bir ülkenin ihracatla büyüyen bir yapıya kavuşması arzulanıyor.
Bu anlamda, iki gün önce açıklanan dış ticaret rakamları ilk bakışta umut veriyor. Yılın ilk 10 ayında toplam 93.9 milyar dolarlık dış ticaret hacmine ulaşılması gerçekten müthiş. Oysa geçen yıl bu hacim 70.4 milyar dolardı. Yani artış oranı yüzde 33.4 olmuş!
Yıl sonunda, yani 12 aylık ihracatın 45 milyar doları aşacağı, 12 aylık ithalatın da 67 milyar doları aşması öngörülüyor. Diğer bir deyimle, dış ticaret hacmi yıl sonunda 112 milyar doları geçebilir. Hal böyle olunca, bir önceki yıla göre dış ticaret hacmi yüzde 28 artmış olacak. Ve ihracat ithalatın yüzde 68'ini karşılamış olacak. Bu hemen hemen geçen yılla aynı düzeyde.
İhracatı besleyen unsurlar malum. Birincisi, elbette iç talep. İçeride satılamayan mal dışarıya satılıyor. 2001 yılından beri enflasyonu kontrol edebilmek için iç talep sıkılıyor. Bu da ihracatı zorunlu kılıyor. İkincisi dış talep. Yani o ülkelerin canlılık içinde olması gerekiyor.
Nihayet, üretilen malın gerek fiyat, gerekse kalite bakımından dışarıda rekabet edebilir olması gerekiyor. Krizden bu yana ekonomide bir dönüşüm yaşanıyor. Üretim maliyetlerinde ciddi düşüşler gözleniyor.
Birincisi, reel ücretler geriliyor. Bununla da kalınmıyor. Kriz süresince işten çıkarılanların yerine yeni personel alınmıyor. Buna rağmen üretim düzeyi yükseliyor. Kısacası, emeğin hem toplam maliyeti, hem de birim maliyeti düşüyor. Ayrıca finansal maliyet, yani reel faizler de düşüyor. Bu çok yönlü verimlilik artışları da ihracatta rekabet gücünü destekliyor.
Gerçi döviz kuru son iki yıldır aynı nominal düzeyinde dolanıyor. Ama olaya euro bazında baktığımızda durum hiç fena görünmüyor. Malum martta kur yükselmiş sonra düşmüştü. Hammaddeyi bu yüksek kurdan alan ihracatçı da zarar etmişti. Artık bugün bu sorun yok.
Bütün bunlar ihracatı destekleyen etmenler. Ancak dış ticaretteki bu artışın bir kaynağı da eurodaki artış. Malum, dış ticaret dolarla ölçülüyor. Ama bu ticaretin yarısından fazlası euro ile yapılıyor. Bu durumda euro yükselince dış ticaret hacmi de artmış gözüküyor. Tabii ihracat da. Yani aynı miktarda euro elde edilse bile, dolar olarak artmış oluyor.
Geçen yıldan bu yana euro yüzde 19 artmış. Gerçi artış daha çok son aylarda olmuş. Ama ilk on aya bakıldığında bile artış yüzde 10. Fakat en önemlisi 2002 Ekim'ine göre artışın yüzde 31 olması! Bu da dış ticaretteki patlamanın önemli bir kısmını açıklıyor.
Artışın bir kısmı verimlilikten, ama bir kısmı da eurodan. Dolayısıyla, programın bu ikinci dayanağını biraz daha gözlemek gerekiyor.