Avrupa Komisyonu'nun açıklamaları genel olarak kamuoyunda tepki görmedi. Aksine, iyimser biçimde yorumlandı. Çünkü Komisyon bir tavsiye kararı almaktan uzak dursa da, Türkiye'ye limanlarını Güney Kıbrıs'a açması için bir aylık bir süre verdi. Yani, bir anlamda, devlet olarak üye olan bir ülkeyi tanımasını istedi. Bu hafta Türkiye'nin gerek dış siyasetini, gerekse makroekonomik dengelerini önümüzdeki dönemde yakından ilgilendiren gelişmelerle geçti. Bunlardan ilki, Avrupa Komisyonu'nun yayımladığı İlerleme Raporu. Diğeri, ABD'deki seçimler. Bir diğeri de açıklanan ekonomik son veriler. Oysa burada iki önemli nokta var. Birincisi, Türkiye Güney Kıbrıs'ı tanımak istemiyor. Daha doğrusu, Kuzey Kıbrıs üzerindeki izolasyonist uygulamalar kalkmadan, yani birleşik Kıbrıs'ın önü açılmadan bunu yapmak istemiyor.Aksi takdirde çözüm ileride daha da zorlaşacak. Kaldı ki, Türk tarafı Annan Planı'na "evet" diyerek bunun önünü açmıştı. Kısacası, Komisyon'un öne sürdüğü koşul aslında Türkiye'nin kabul edemeyeceği nitelikte. İkincisi, konulan süre de çok kısa. Bir ay gelip geçer ve sonunda Türkiye ile müzakereler aksar. Sevinmeyi bu nedenle anlamak zor. Müzakerelerin aksaması ya da gerilmesi mali piyasaları etkileyecektir. Şu anda oluk oluk akan sıcak para kaçacak yer arayacaktır. Bu nedenle bu gelişme son derece önemli. Unutmayalım ki, bugün yaşanagelen bahar havasında uluslararası likiditenin bolluğu kadar, AB ve IMF çıpalarının büyük önemi var.Gelelim ABD'deki seçim sonuçlarına... Demokratlar silip süpürdü. Cumhuriyetçiler de ABD'de bundan böyle radikal politikalarla devam edemeyeceklerini anladı. Bu durumda dış politikada belirgin ölçüde yumuşamaya gidecekleri anlaşılıyor. Bu da büyük olasılıkla ABD'nin Türkiye'ye olan gereksinimini artıracaktır. Bu işin olumlu tarafı. AB ile sarsıntı olasılığı Ancak işin bir de olumsuz tarafı var. Öncelikle, ABD'de izlenecek ekonomik politikalarda daha büyümeci olunabilir ve bu da faizlerin düşüş eğilimini aksatır. İşte böylesi bir politika da uluslararası likiditenin yükselen piyasalara olan iştahını azaltabilir. Cari açığı rekordan rekora koşan Türkiye için de bu hiç de hayırlı bir gelişme olmaz. Üstelik, petrol fiyatlarındaki düşüş eğilimi de durur.Öye anlaşılıyor ki, ABD'yi bundan sonra Demokratlar yönetecek. Yani bazı iç lobiler (ki bunların çoğu Türkiye karşıtı) daha etkili olacak. Bu da kendi iç gerginliklerine gebe olan Türkiye için son derece şanssız bir unsur doğuracaktır.Bu hafta açıklanan iki veri dikkat çekiyordu. Bunlardan biri cari açık rakamı, diğeri de sanayi üretim endeksiydi. Eylül ayında cari açığın 1.9 milyar dolara, yılbaşından itibaren de 25.3 milyar dolara çıkması, yıl sonunda rakamın 30 milyar dolara rahatlıkla varacağını gösteriyor. Cari açığın geçen yıla göre yüzde 59.6 artması açıkçası bir alarm durumu. Neyse ki, sanayi üretiminde bir yavaşlama gözleniyor. Geçen yıl yüzde 8.3 olan bu veri, bu yıl yüzde 4'e düşmüş. Talep yavaşlarsa, açık da azalabilir.Tüm bu bilgi ve verilere toplu olarak baktığımızda, 2007'ye daha şimdiden bir hayli sarsıntılı gireceğimiz gözleniyor. hgunes@milliyet.com.tr ABD'de büyüme