Başbakan sık sık, cumhuriyet tarihinde yapılmamış işlerin AKP iktidarında tamamlandığını söylüyor. Doğru olabilir. Bunun iki örneği de bu hafta yaşandı. Biri döviz kurunun geldiği düzey, diğeri de bir ay içinde sanayinin gösterdiği en büyük küçülme oranı! Bu veriler krizin bizi teğet geçtiği veriler. Geçmeseydi ne olacaktı?
Döviz kuru konusunda Merkez Bankası yerinde, zamanında (daha erken olsaydı da hatalı olurdu) ve oldukça etkili bir önlem aldı; döviz satış ihalelerini başlattı. Faiz indirimleri konusunda da artık gaza gelmemesinde yarar var. MB şu ara faizi yüzde 3’e indirse bile talep ayağa kalkmayabilir. Sadece uzun vadede enflasyonist etkiler satın alınmış olur. Tekrarla hatırlatalım:
Para politikası etkin olamaz
ABD’de para politikasında gevşemeye büyük gereksinim vardı. Bunun da başlıca enstrümanı faiz. FED faizinin (hatalı olarak gecikmeli ve kademeli de olsa) inmesinin büyük yararı vardı, çünkü küresel kriz konut sektöründeki sıkıntılardan kaynaklandı. Konut kredilerinin ipotek karşılıklarının değeri düşünce yatırım bankaları da sıkıntıya girdi. Bu arada birçok büyük şirket de nakit akışı sorunları nedeniyle batma noktasına geldi. Kısacası, ABD’de hem para politikasından daha çok bekleniyor, hem de etkinliği daha fazla. Oysa Türkiye’de farklı. Çünkü bireysel kredi kullanımı tüm alışverişler içinde sınırlı bir paya sahip. Yatırımların ayağa kalkması için ise faizin inmesi değil, güvenin telafisi gerekiyor. Öylesi bir gelişme de yakın sürede gözükmüyor.
Bütçe yönetiminde de sorunlar büyüyor. Açık giderek artıyor. Durgunluk derinleştiği için de başta vergi tahsilatı düşüyor. Harcamalar ise seçim öncesi bol kepçe sürüyor. Bu durumda açık büyüyor ama yapılabilecekler daha kısıtlı hale geliyor.
Pazartesi açıklanan verilere göre, ara malı üretimi (bir önceki yılın aynı ayına göre) yüzde 24, dayanıklı tüketim malı üretimi yüzde 25.4, yatırım malları üretimi ise yüzde 45 düşmüş. Olağanüstü düşüşler. Özellikle yatırım malları üretimindeki düşüş sanayinin bu krizin pek de kısa vadede atlatılamayacağına inandığını gösteriyor. Yukarıdaki tablodaki temel sektörlere bakılırsa, gerilemenin çok daha büyük ve emek yoğun sektörlerde olduğu görülür. Yani hızla artacak bir işsizlik kapının eşiğinde bekliyor.
Benzer bir düşüş 2001 yılının kasım ayında da gerçekleşmişti. Düşüş yüzde 14.4’tü. Ancak bu bir kez olmuş ve şubat krizinden tam 9 ay sonra gerçekleşmişti. Oysa ekim krizinden bu yana 4 ay geçti ve sanayi daralması yüzde 21 oldu. Demek ki, çok daha kötü bir krizin eşiğinde ya da ortasındayız. 2001 yılında ekonomi yüzde 5.7 daralmıştı. Bu yıl ekonomi yüzde 7-8 daralırsa hiç şaşmamalı. İşte o da bir cumhuriyet rekoru olabilir.
Başbakanın sırf seçimlerde bütçeyi istediği gibi yönetmek istemesi nedeniyle IMF ile anlaşmaya gitmemesi Türkiye’ye büyük zarar verdi. İşin gerçeği ise, hükümet krizi küçümsedi ve anlayamadı. IMF ile anlaşmaya pek de gerek yok sandı. Zaten Başbakan bunu ifade de etti: “Öderiz 8 milyar doları, geçer gider” dedi. Şimdi Türkiye ekonomisi bir başka cumhuriyet rekorunun eşiğinde: En büyük milli gelir daralması!