Hurşit Güneş

Hurşit Güneş

hgunes@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

2004 yılında cari işlemler açığı 15,6 milyar dolardı. 2005 yılında bu yüzde 48 artışla 22,9 milyar dolar oldu. Ocak ayındaki bu artış yıl boyunca devam ettiği takdirde, yıl sonunda cari işlemler açığı 39 milyar dolar olacak demek. Bu da milli gelirin yüzde 10'undan fazlası ediyor. Biliyoruz ki, bir ülkenin cari işlemler açığı yüzde 5-6 düzeyini aştığı zaman ortada ciddi bir sorun olur. Hele bu birkaç yıldır sürüyorsa. Dün akşam Merkez Bankası ocak ayına ait ödemeler dengesi rakamlarını açıkladı. Ocak ayında ödemeler dengesindeki cari işlemler açığı, geçen yılın aynı ayına göre tam yüzde 70 artışla 2,49 milyar dolar olmuş. İlk konu bunun bir krize neden olup olmayacağı. Açık ve kısa yanıt verelim ki, kısa vadede hayır. Çünkü kısa vadede bu açık finanse edilebiliyor. Uzun vadede finanse edilemezse de, kur yukarı gider ve yeniden denge sağlanır. Ancak asıl önemlisi, bu arada Türkiye'deki üretim sektörü büyük darbe yer (hatta yedi bile) ve işsizlik tahammül edilemez boyutlara gelir. Sonra da sorunun telafisi mümkün olmaz.İkincisi konu bunun neden oluştuğu. Bu doğru biçimde belirlenemezse, çözüm de bulunamaz. Öncelikle asıl sorun cari işlemlerde değil, dış ticarette. Çünkü açık dış ticaretten kaynaklanıyor. Ve bir ülkenin uluslararası rekabet durumunu gösteren de bu denge. Bir yandan ithalat hızla büyüyor, diğer yandan da ihracat yavaşlıyor. İhracatın yavaşlamasının iki temel nedeni var: Biri Çin gibi ülkelerin bizim ihracat yaptığımız sektörlerde, ucuz emekle ortalığı kasıp kavurması; diğeri de TL'nin aşırı değerli hale gelmesi. Tabii bu arada emeğin işveren maliyetinin (sosyal yükler nedeniyle) ve enerji fiyatlarının yüksek olması gibi diğer etmenler de var. Ama bunlar öteden beri süregelen sorunlar. Yani yeni değil. İthalatın hızla büyümesinin de bir nedeni kur, diğeri de petrol fiyatlarının aşırı düzeylere gelmesi. İkincisinin de faturası artık 10 milyar doları aşıyor. Özetle, dış ticarette dengesizliğin ortak nedeni TL'deki aşırı değerlenme.. Çözüm de bunun düzeyini değiştirmekte. Ancak bu çok kolay değil. Çünkü kurdaki aşırı değerlenme iç nedenlerden değil, dış etmenlerden kaynaklanıyor. Kriz yok ama... Son birkaç yıldır ABD'deki düşük faiz ve petrol fiyatlarındaki şişkinlik nedeniyle uluslararası bir likidite bolluğu gerçeği var. Bu bolluk gelişmekte olan ülkelerin piyasalarını uçuruyor. Türkiye de bundan fazlasıyla nasibini alıyor. Çünkü Türkiye hem sağladığı istikrar (özellikle gösterdiği mali disiplin performansı) nedeniyle, hem de Avrupa Birliği sürecine girdiği için revaçta bir ülke oldu. Bu da yetmedi, gerek özelleştirmeler, gerekse doğrudan yabancı sermaye yatırımları nedeniyle de yüklü paralar girdi. Ve cari işlemler açığına rağmen kur sürekli değer kazandı.Bu durumda elbette oturup sıcak paranın çıkışı beklenemez. Kuru yükseltmek için de tek bir politika yetmiyor. Mesela Merkez Bankası uzun süredir döviz alıyor, ama bu etkili olmuyor. Birden çok politikanın devreye sokulması şart. Sıralayarak bitirelim; Daha fazla döviz alımı,Faizlerde aşırı olmayan bir gevşeme,Hazine'nin dövize endeksli borçlarının bir kısmını ödemesi,Merkez Bankası'nın kurun düzeyinden rahatsız olduğunu açıklaması,Merkez Bankası'nın arz yaratan bazı döviz işlemlerini doğrudan kendisi yaparak, piyasadaki dengeyi değiştirmesi,Merkez Bankası'nın içeriye giren yatırımlarla ilgili TL faizi ödeyen vadeli döviz işlemlerine girmesi,Tobin Vergisi dediğimiz girişlerde uygulanan verginin derhal devreye sokulması. Hepsi devreye konulursa kurda oynama sağlanabilir. Ne kadar gecikilirse, başarı da o kadar sınırlı kalır. hgunes@milliyet.com.tr Çözüm kolay değil