İlk aşamada bu kaynağı belli olmayan birçok meslektaşımız popülizm belirtisi olarak niteledi. Doğru ya, bazı meslektaşlarımızın işaret ettiği gibi bu tür istikrar politikalarının en büyük tehlikesi olumlu gelişmelerin yaratacağı gevşemeydi.Ancak zamlar bir başka tartışmayı da gündeme getirdi: Bu tür harcamalar sosyal denge duyarlıkları taşıyan politikalar mıdır, yoksa bütçede kaynağı olmadığından popülizm midir? Yahut her gelir dağılımını düzeltici girişim popülizm midir?Bundan yirmi yıl kadar önce siyaset bilimcilerin en büyük ilgi alanlarından biri popülizmdi. Özellikle Latin Amerikada sınıfları aşan ve toplumun tamamının refahına yönelik politikalara popülizm deniyordu. Ancak bu tür politikalar bir süre sonra iflas ediyor, askeri darbeler kaçınılmaz oluyordu. Ve en acımasız politikaları da (genellikle IMF denetiminde) bu yönetimler uyguluyordu.Oysa demokratik siyaset toplumun belli kesimleri arasında tercihler gerektiriyor. Çünkü toplumun her kesiminin talebi farklı. Üstelik zaman zaman çatışmalar bile söz konusu oluyor.Bunun bir nedeni de ekonomide kaynakların sınırlı olması. Çok partili demokrasi bu sınırlı kaynaklar arasında tercih gerektiriyor. Herkesi memnun etmek mümkün olmadığından birinden alacaksınız, diğerine dağıtacaksınız. Eğer hiç kimseden almadan dağıtmak istiyorsanız, bu ancak borçlanmayla mümkün. Yani bu kuşakların daha fazla tüketmesi için gelecek kuşakların ödeyeceği bir borçlanma içine gireceksiniz. Siz ödemezseniz onlar ödeyecek.Kısacası, başka bir nesle ciro ettiğiniz borçla daha fazla harcayacak, daha iyi yaşayacaksınız. İşte popülizm ekonomide bu anlama geliyor. Politikacı kimseden almadan dağıtmaya kalkınca gelecek kuşaklardan almak zorunda kalıyor.Yanlış anlaşılmamalı. Elbette gelir dağılımını düzeltici her kaynak dağılımı popülizm değildir. Popülizm olmayan kaynakların dağıtılmasıdır. Çünkü borçlanma söz konusudur ve bir başkası ödeyecektir.Ama mevcut bir bütçe içinde dağılım değiştirilir, mesela vergiler düşürülüp, kamu harcamaları da azaltılabilirse bu popülizm olmaz. Yahut vergiler belli kesimler üzerinde artırılıp, diğer kesimlere de harcanabilir. Ancak hem vergiler azaltılıp, hem kamu harcamaları artırılırsa, ya da durduk yerde aşırı kamu harcamaları yapılırsa, oluşan bütçe açıkları ya enflasyon vergisine neden olur, ya da ülke bir borç kriziyle karşılaşır.Gerçekten emekliyle, asgari ücret kazananın durumu içler acısı. Bu kesimler bu artışı fazlasıyla hak ediyorlar. Ama hükümetin bunun kaynağını bulması gerekirdi. Oysa böyle olmadı.Yine de, AKP hükümeti henüz popülist olarak nitelenemez. Ama IMF sopası olmasa, onun da diğerlerinden farkının olmayacağı görünüyor. hgunes@milliyet.com.tr Hükümet yıl başında asgari ücrete enflasyon hedefinin çok üstünde bir zam yaptı; yüzde 35. Daha sonra emeklilere yapılan zam ile birlikte bütçeye 3.47 katrilyonluk bir yük oluştu. IMF de bu açığın bir biçimde karşılanmasını istedi. Ancak öğrendiğimize göre IMF çok daha yüksek bir ek gelir, ya da harcama kesintisi talebinde.