Önceki gün AB ülkeleri bir konuda anlaştılar; tüm bankalarda mevduatlara verilen garanti en az 50.000 euro olacak. Gerekirse bu 100.000 euro’ya çıkarılacak. Ancak bu karar pek de anlamlı olmadı. Çünkü ABD’de mali kesimi kurtarma paketi içinde mevduat garantisi 100 bin dolardan 250 bin dolara yükseltilmişti. Kaldı ki, uyanık İrlandalılar da ABD’deki paketin hemen ardından mevduat garantisindeki sınırı kaldırmıştı. Bunun üzerine İrlanda para için güvenli liman olmaya başlayınca mevduat aklamaya başladı. Bu, İngilizleri de sıkıntıya soktu ve onlar da mevduat garantisini 35 bin sterlinden 50 bin sterline çıkardı.
Bu arada Almanya, Danimarka ve Yunanistan da mevduata tam güvence verdi. İsveç sigorta limitlerini yükseltti. Öte yandan, Hindistan bankaların nakit tutma rasyosunu 50 baz puan indirdi. Rusya ise hem kendi bankalarına destek olmaya çalışıyor, hem de batık hale gelen ve yardım talep eden İzlanda’ya kredi veriyor.
Şüyuu vukuundan beterdir
Bütün bunlar bankaların karşı karşıya gelebileceği mevduat boşalması (bank-run) riskine karşı önlemler. Hani “Şüyuu vukuundan beterdir” diye bir söz vardır ya, sanki bu söz bankacılık kesimi için söylenmiş. Bankalar mali pozisyonlarından çok, çıkan dedikodularla batar. Hatta şöyle söyleyelim; sağlam olan bir banka bile yoğun dedikodulara dayanamayıp batabilir.
Malum, bankalar geleneksel olarak mevduat toplar. Biriktirilen bu paralar da kredi olarak verilir. Mevduat sahipleri aniden paralarını çekmek isterse banka bunları karşılamakta zorlanır. Çünkü para artık başkasındadır. İşte bu ani para çekilişlerine karşı, para otoriteleri bankaların kendi bünyelerinde belli düzeyde nakit değer tutmalarını ister. Biz bunlara disponibilite yahut likit varlıklar diyoruz.
Bunun yanı sıra, bankalar ayrıca topladıkları mevduatın bir kısmını merkez bankasında tutar. Bunlara da mevduat munzam karşılığı diyoruz. Kaldı ki, bankalar zora girdiğinde merkez bankasından (reeskont penceresinden yararlanarak) borç alabilir. Nihayet, küçük tasarrufçunun mevduatı kamusal sigorta kapsamındadır. İşte yurtdışında yaygınlaştırılan da bu. Yaygın bir para talebi olur, yani bankalara hücum edilir diye korkuluyor.
Sağlam bankaların batışı
Çünkü tüm önlemlere rağmen mevduat sahipleri bütün paralarını bir anda çekmeye kalkarsa çare yok; banka batar! En sağlamı bile batar. Sistem şöyle çalışıyor; banka hakkında bir dedikodu çıkıyor. Birileri paralarını çekmeye başlıyor. Aynı anda diğer bankalar da bu bankayla olan ödeme işlemlerini kesiyor. Ödemeler yapıldıkça sağlam olan banka zayıflamaya başlıyor. Ancak bu hücum geometrik hızda gelişen bir süreç. Mevduat sahibi, bankaya giderken, birkaç yakınına telefon açıyor. Böylece çekilişi hızlandırıyor. Ve banka da nalları dikiyor!
Geçtiğimiz hafta önce “Türk bankaları ABD’deki bankaları kurtarmak için para yollanıyor diye yazıldı. Ardından, yetinilmedi, yabancı bankalar Türkiye’den kendi bankalarına para kaçırıyorlar dedikodusu çıktı. Bunların her ikisi de yanlış ve maksatlıydı. Oysa bankacılık sisteminde tüm işlemler Merkez Bankası ve BDDK tarafından denetleniyor. MB 50 bin doların üzerindeki, giren ve çıkan paraları izleyebiliyor.
Türkiye’de bankalar batar mı? Dedikodu üretilmedikçe hayır. Çünkü sistem Batı’dan çok daha az riskli ve özkaynaklar çok daha güçlü. Peki, Türkiye’de İrlanda’nın yaptığını yapmak akıl kârı mı? Bize kalırsa evet. Çünkü gelecek günlerde o paraları bulmakta zorlanacağız.