Önce sorunun neden önemli olduğunu açıklayalım. Birincisi, cari açığı döviz cinsinden hesaplıyor ve riski hesaplarken bunu döviz cinsine çevirdiğimiz milli gelire bölüyoruz. Eğer yüzde 5'i geçerse canımız sıkılıyor. Diyelim ki, döviz kuru zıpladı ve cari açık çok az düzeldi. Bu durumda risk daha da yükselerek canımızı daha da sıkacaktır. Nitekim 2006 yılı başındaki cari açık riskimiz bugüne göre daha fazladır. Türkiye ekonomisinin yumuşak karnının cari açık olduğu düşünülüyor. Ekonomi gündeminde en çok yer alan konu bu. Doğru da. Meseleye döviz dengesi açısından bakıldığında sorun cari açıkta. Çünkü açığın gerektirdiği finansmanı borçlu bir ülkenin bulması kolay değil. Ve Türkiye'nin de yüklü borçları var. Rakamlara dökelim. 2005 yılında cari açığın milli gelire oranı yüzde 6,4'tü. 2006'nın ilk çeyreğinde bu oran yüzde 6,8'e çıktı. Yani bir miktar büyüdü. Milli gelirde bir miktar gelişme oldu, ama cari açık daha fazla büyüdü. Döviz kuru da aynı düzeydeydi. 2006'nın ilk yarısına gelindiğinde milli gelir reel olarak yine büyüdü. Ancak döviz kuru değiştiğinden dolar olarak ifade edildiğinde daraldı. Cari açık da büyüdüğünden risk yüzde 8,8'e çıktı. Şimdi bu yeni döviz kuru düzeyiyle cari açık daralmazsa, daha büyük bir riskle karşı karşıya olunduğunu gösteriyor. Cari açık bir akım değer. Ancak sürdükçe dış borç yükü artıyor. Dış borcun milli gelire oranı 2002 yılında yüzde 77,5'ti. 2006 yılının ilk çeyreğine gelindiğinde bu oran yüzde 50'nin altındaydı. İlk bakışta bu olumlu sayılabilir. Oysa bu dönemde milli gelir reel olarak sadece yüzde 25, borç rakamı ise yüzde 42 büyümüş. Bu hafta açıklanan dış borç verisi ise 2002'den bu yana artışın yüzde 49 olduğunu gösteriyor. Demek ki borçluluk düzeyi ciddi anlamda kötüleşiyor. Diğer yandan da borcun içindeki kısa vadeli borçlanma hızla artıyor. Oysa biz giderek cari açığın doğrudan yabancı sermaye gibi kalıcı yolla finanse edildiği kanısındayız. Risk büyüyor Cari açık konusunda bir şansımız uluslararası konjonktür. ABD'nin tasarruf açığının ötesinde bir küresel tasarruf ya da likidite ortaya çıkıyor. Bu da açığın finansmanını kolaylaştırıyor. Bu bizim son beş yıldır en önemli avantajımız oldu. Ancak bu bir yandan finansman kolaylığı sağlarken, dünyadaki süregelen bir başka konjonktür cari açığı da besledi. O da petrol, demir ve altın fiyatlarının uçup gitmesi. Bugün ortaya çıkan cari açığın neredeyse yarısı petrol, demir ve altın fiyatlarındaki artıştan kaynaklanıyor. Yani bu fiyatlar daha makul düzeylerde kalsaydı, cari açık milli gelir içinde yüzde 3-4 düzeyinde olacaktı. Bu nedenle cari açığı düşürmek için iç talebi düşürmek, büyüme hızını kesmek fikri tam olarak yeterli değil. Çünkü doğru değil.Özetlersek, cari açık gerçekten ciddi bir risk haline geldi. Dış borçlar hızla artıyor. Cari açığın neden arttığı ise ortada. Döviz gelirlerinde bir sorun yok. Başta ihracat olmak üzere tüm döviz gelirleri hızla artıyor. Ancak ithalattaki artış daha hızlı. İşte eğilinmesi gereken konu da bu. Daha yüksek bir büyüme hızının nasıl daha düşük bir ithalatla gerçekleştirilebileceği kısacası işin özünü oluşturuyor. Hem şanslıydık hem de şanssız 2002 2003 2004 2005 2006 Q1 2006 Q2 T.Dış Borç (m. $) 130.164 145.000 162.261 170.594 185.019 193.600 Kısa vadeli oranı 12,6% 15,9% 20,1% 22,4% 22,3% 21,1 Dış borç/ Milli Gelir 77,5 57,0 52,0 47,0 49,7 59,6 MB FX Rezervleri/Dış Borç 21,6 24,3 23,2 30,6 32,5 30,5 hgunes@milliyet.com.tr