İstanbul sevgisi şehirden hiç ayrılmayacak kadar gerçek ve derindi. Hayranlığı tablolarında hayat buldu. Oryantalist akımın en güçlü temsilcilerinden olan de Mango, bir Türkiye ve doğu sevdalısı olarak hayata veda etti.
Leonardo de Mango için resim kelimenin tam anlamıyla doğuştan gelen bir tutkuydu. Bisceglie’de 1843 yılında bir İtalyan olarak hayata merhaba diyen de Mango’nun 87 yıl süren yaşamı İstanbul’da bir Türkiye ve doğu sevdalısı olarak sona erdi.
Çocukluğunun erken yaşlarında resim yapmaya başlayan sanatçı 20 yaşına kadar herhangi bir eğitim almadan resim yaptı. De Mango’nun resim kariyeri 1862 yılında katıldığı bir desen yarışmasında birincilik ödülüne layık görülmesiyle beraber değişti ve 8 yıl sürecek olan eğitimi için Napoli Akademisi’ne girdi. De Mango bu akademide döneminin oldukça önemli hocalarıyla bir araya gelme şansı yakaladı. 1867’de ikinci kez desen dalında büyük ödül kazanan sanatçı bu başarısını kendi yeteneği kadar, akademideki Mancinelli ve Dominico Morelli gibi etkilendiği hocalarına da borçluydu.
Doğu Seyahatleri
De Mango Avrupa dışındaki doğu dünyasına büyük bir ilgi ve merak duyuyordu. Onun bu merak duygusunun gelişmesinde dönem koşullarının da etkisi kuşkusuz büyüktü. Bir taraftan 19.yüzyıl boyunca doğuya seyahat eden batılı gezginlerin aktarımları, diğer taraftan batının zirve noktasına ulaşan sömürgeci düzeni ile doğuya dair hemen her bilgi oldukça popüler ve ilgi uyandıran bir dünyanın kapısını aralıyordu. De Mango içinde gelişen doğu seyahati düşüncesini daha fazla bastıramadı ve 1874 yılında 9 yıl yaşayacağı Beyrut’a yerleşti. De Mango için Beyrut muhteşem bir gözlem alanı oldu. Onun doğuyla tanıştığı ve giderek daha çok sevip özümsediği Doğu / Orient kültürünün zirve örneklerinden biriydi Beyrut. Sanatçı Beyrut’ta geçen bu 9 yıl boyunca başta Şam olmak üzere bölgenin irili ufaklı birçok şehrini görme ve buralarda resim yapma imkanına sahip oldu.
Gerçekleştirdiği her seyahat De Mango’nun olağanüstü gözlem yeteneği ile birleşerek sanatçının eserlerini zenginleştiren katkılar sağladı. Bu seyahatler de birçok portre, peyzaj ve dini konulu kompozisyonlar yaptı. Günümüzde her biri doyumsuz güzellikte bir sanat eseri olan bu yapıtlar aynı zamanda ait oldukları dönemin birer görsel veri kaynağı, mimari ve sanat tarihi alanlarında referans olan birer zaman tanıklarıdır. Sanatçının eserlerinden Şam’da Midan Sokağı, Midan Sokağı Arkası bu noktada örnek verilebilir. Bu eserlerde ünlü oryantalist ressam Decamps’ın tesiri bariz olsa da eserler sundukları bilgilerle oryantalist akımın, estetik ve sanatsal öğelerin ötesinde bir dönem tanığı olarak da okunabilir. Leonardo de Mango Trablus dışında Mısır’da en başta Kahire olmak üzere başka şehirleri de gezip gördü. Kahire onun için egzotik doğunun baş döndürücü ve masalsı şehriydi. Nil Nehri, çöl, vaha ve kadim medeniyetlerin tarihi kalıntıları de Mango’nun fırçasıyla tuale aktarılan mekanlardan yalnızca bazıları.
De Mango İstanbul’da
Leonardo de Mango’nun 19.yüzyılın son çeyreğinde gerçekleştirdiği doğu seyahati Osmanlı Devleti’nin sancılı savaş yıllarına denk gelmişti ancak halen tüm bölge devletin yönetim merkezi olan İstanbul’dan idare edilmekteydi. Yüzyıllar boyunca Avrupa’ya diz çöktüren, doğunun ve batının kudretli hükümdarları olan Osmanlı padişahlarının taht şehri olan İstanbul’u görmek De Mango’nun büyük bir hayali, kariyeri için mutlaka yaşaması gereken bir deneyimdi. Bu düşüncelerin ekseninde oluşan sanatta oryantalist akımın en güçlü temsilcilerinden biri olan De Mango olanca ilgisi ve büyük bir keşfetme duygusuyla 1883’te İstanbul’a ulaştı. İstanbul onun için gerçekten de hayallerinde oluşturduğu mistik, güçlü ve bir o kadar da virane köşeleri olan, zıtlıklar içinde sarkastik bir baş döndürücülüğe sahip sonsuz çekiciliği olan bir şehirdi. De Mango’nun İstanbul sevgisi daha önceden gördüğü ve aslında hepsini de sevdiği Beyrut, Şam ve Kahire’ye olan bağlılığın çok daha ötesindeydi.
Yılların deneyimi ile sanat kariyerinin zirvesine ulaşan ressam hayatının sonuna kadar yaşayacağı, aşık olduğu şehri bulmuştu. De Mango’nun İstanbul sevgisi arada yapacağı kısa birkaç yolculuk dışında şehirden hiç ayrılmayacak kadar gerçek ve derin bir hayranlık duygusunun eseriydi. İstanbul’a gelen Valeri, Bello ve Zonaro gibi çağdaşı diğer yabancı ressamlarda da olduğu üzere Mango’nun da İstanbul’a olan hayranlığı gerçekleştirdiği tablolarda yoğun biçimde görülür. Genellikle şeffaf boya katmanlarından oluşan eserlerinde belgesel, gözlemci yaklaşım belirgindir. Sanatçının bu gözlemci tavrı resmettiği figürlerinde etnografik özelliklere titizlikle uymasını da beraberinde getirir ve İstanbul’un günlük yaşantısını çok güzel yansıtır. Bayram yerleri, panayırlar, sokak dilencilerini konu edinir. Tarihi Yarımada’da Fener, Eyüpsultan uğradığı semtler arasındadır. Öte yandan Adalar, Anadoluhisarı, peyzajları ressamın yaşadığı dönemde de oldukça talep görmüş ve eserlerinin hemen hepsi döneminde satılmıştır. Leonardo de Mango bir İstanbul aşığı olsa da İtalyan köklerine de her zaman bağlı kaldı. İstanbul temalı yirmiden fazla eserini İstanbul’daki İtalyanların kurduğu Società Operaia’ya hediye etmişti. Roma’da Chigi Sarayı sanatçının Büyükada’dan Deniz Manzarası adlı resmini almıştı. Her şeyin ötesinde bir İstanbul ressamı olan Leonardo de Mango’nun; Bayramyeri, Küçüksu Çeşmesi’ndeki Cuma ve Fenerde Gece adlı eserleri unutulmaz çalışmalarındandır. Osmanlı sonrası genç Türkiye Cumhuriyeti ile beraber sanatın merkezi yeni başkent Ankara oldu. Bu durum de Mango’nun son yıllarında İstanbul’da geçim sıkıntısı çekmesine yol açtı. 27 Ocak 1930 günü vefat eden sanatçının kabri Feriköy Latin Katolik Mezarlığı’nda.
EROL MAKZUME
Şehrin Kaybolan Güzelliklerini Geleceğe Taşıyan Bir Ressamdı
Leonardo de Mango ardında 2.000 tablo bıraktı. Büyük bir sevgiyle tutulduğu İstanbul’u tuvallerde sakladı. Ne Mısır’ın Nil nehri ne Şam ve ne de Beyrut onu tam anlamıyla kendine kendine çekebildi. Bu şehirleri belki çok sevdi ama onun hayallerindeki görkem İstanbul’da saklıydı. O doğuyu konuşturan ressamdı. 1883’te yerleştiği İstanbul’da uzun yıllar pek çok okulda resim hocalığı yaptı. Sanayi-i Nefise Mektebi’nde de resim dersleri veren De Mango İstanbul’da açılan neredeyse bütün sergilere en çok tablo veren ressamdı. 1911 Türk İtalyan Savaşı esnasında kısa bir süre İstanbul’dan ayrılmak zorunda kalan sanatçı, 1912 Uşi Barış Antlaşması’ndan sonra yeniden çok sevdiği İstanbul’a döndü. İstanbul’un kıvrımlı kıyılarında yer alan Fenerbahçe ve Üsküdar’ı resmettiği tablolarında izleyiciyi düşsel bir yolculuğa çıkaran ressam Büyükdere, Göksu, Eyüp, Fener, Adalar, Haliç, Sarayburnu ve Boğaziçi tablolarıyla tam bir İstanbul ressamıdır. İstanbul’a büyük bir sevgiyle bağlıydı. Öldüğünde odasına giren İtalyan Konsolosluğu yetkilileri ressamın satmak üzere hazırladığı 500 tablo ile karşılaşmıştı. Ölümünün ardından Feriköy Latin Katolik Mezarlığı’na defnedilen De Mango’nun kabrini kendim kişisel çabalarımla kaybolmasını engelleyerek yeni bir parsele taşıyarak koruma altına alınmasını sağladım. Ancak bu değerli sanatçınızın adını yaşatmak ve kabrine gereken vefayı göstermek hepimizin görevi olmalı.