Harun Uysal

Harun Uysal

harun.uysal@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Bugün dünyada nüfusun yüzde 15’i, yani yaklaşık 1 milyar kişi yataklarına aç olarak girerken, her 5 kişiden biri de günde 1.25 doların altında gelirle yetinmek zorunda kalıyor. Kısaca 2.5 milyar insan gereksinimi olan gıdaya ulaşamıyor. Buna rağmen ülkeler keskin bir gıda kriziyle karşı karşıya kalıyor.

Gerçi gıda krizinin asıl nedeni paylaşımda adaletsizlik olmakla birlikte...

Önemli oranda tarım ürününün biyoyakıt üretiminde kullanılması, küresel iklim değişiklikleri nedeniyle oluşan seller ve ısı değişiklikleri, dünyaya her yıl bir Türkiye kadar nüfusun eklenmesi ve dünyadaki orta sınıfın giderek artması gibi faktörler de krizde rol oynuyor.

Özellikle Asya’da (Rusya, Hindistan, Çin, Güney Kore) bundan on yıl öncesine kadar 500 bin olan orta gelirli grup, son yıllarda yaklaşık 2 milyara yükseldi. Bu da söz konusu ülkelerin gıdaya olan taleplerini arttırdı. Ve bu ülkelerin hemen hepsi talepleri karşılayamadıkları için bugün ithalat yoluna gidiyorlar.

İşte bu aşamada acaba gelecekte Türkiye’nin gıdadaki rolü ne olacak? Bunu anlamak için Türkiye Gıda ve İçecek Sanayi Dernekleri Federasyonu’nun (TGDF) verdiği rakamlarına bakmak yeterli.

TGDF’nin 2011 envanterine göre; gıda ve içecek sanayi geçen yıl 4.9 milyar dolarlık ithalata karşın, 8.9 milyar dolarlık ihracat yapmış. Yani Türkiye bir çok sektörde (buna tarım da dahil) dış ticaret açığı verirken, gıda ve içecekte yüzde 181 gibi yüksek bir oranda dış ticaret fazlası vermiş. Sektör 2011 yılında dünyada yaşanan krizlere rağmen yüzde 8.5 oranında büyümüş.

Bu rakamlar bize gelecekte uygulanacak akıllı politikalarla Türkiye’nin dünyanın “kileri” olabileceği izlenimini veriyor. Hep ülkemizin 2023 vizyonundan bahsediyoruz ya. 2023’te gıdadaki hedef; 7.8 milyara çıkacak olan dünya nüfusuna işlenmiş tarım ürünleri satmak ve bu şekilde ülkeye en az 50 milyar dolarlık döviz girdisi sağlamak olmalı.

İnsanları doyurmak için 2023’te şu andakinden yüzde 30 daha fazla gıdaya gereksinim duyulacağı bilinerek, tarım ve tarıma dayalı sanayi yeniden önemli hale getirilmeli.

Bunun için de belli başlı olarak...

Tarıma verilen destekler artırılmalı, çiftçilerin kooperatifler ya da birlikler şekline örgütlenmeleri teşvik edilmeli, kooperatifler tarımsal sanayi ürünleri yapmaları ve bunları ihraç etmeleri konusunda desteklenmeli, özel sektörün kuracağı yeni tesisler için krediler verilmeli ve ihracatın önündeki engeller kaldırılmalı.

Bunlar gerçekleştikten sonra gelişmekte olan ülkelere gıda ve içecek ürünleri satarken temel politika...

Her şeyden önce, sınırlı geliri olan tüketiciler için, cazip, satın alınabilir ve kolayca ulaşılabilir ürünler üretmek...

Ve bunların alışveriş yaptıkları kırsal alanlarda ya da şehirlerdeki küçük geleneksel satış noktalarına da ulaşmak olmalı.