Üzerinize afiyet, ufak bir gripal durumum var.
O nedenle sabah geç kalkabildim.
Ama asıl sorun o değil.
Aptal gibiyim.
Sallapati mutfağa geçtim; Meltem Hanım “pazar sabahı” kahvaltısını hazırlamış.
Bir tek “sucuklu yumurtam” eksik, başka ne istersen masada...
Gözümü açamıyorum.
Sade bir kahve istedim; ters ters baktı.
“Kahvaltı hazır” diyecek gibi oldu ama allak bullak suratıma acımış olmalı ki, şöyle okkalı, telvesi yoğun bir kahve yaptı getirdi.
İlk lafı; “hayırdır, ne bu hal?” demek oldu.
Bütün gece rüya gördüm; çok garipti.
“Hayır olsun anlat bakalım” diye yanıma oturdu.
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu ile CHP Genel Merkezi’ndeki odasında başbaşayız.
“Sayın Türkmen, biz düşündük taşındık sizi İzmir’de belediye başkanımız olarak görmek istiyoruz. Kabul ederseniz yarın adaylığınızı açıklayacağım...”
Şey... Ama... Nasıl olur?
Aziz Bey.. Hakan Tartan.. Hüseyin Aslan.. Diğerleri...
Siz merak etmeyin Sayın Türkmen, hepsiyle konuşuldu, onlar da, siz kabul ederseniz adaylıktan çekilecekler.
Emin misiniz?
Kemal Kılıçdaroğlu bıyık altından gülümseyerek; “Merak etmeyin, hepsi sizin isminizin etrafında birleşip kenetlendiler” diyor.
Uzatmayayım, neler yapılacağını konuştuktan sonra Kılıçdaroğlu beni odasının özel asansöründen doğrudan garaja indirip uğurluyor.
Kızılay’da şaşkın şaşkın yürürken, çalan telefonumla kendime geliyorum.
Arayan Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım.
Hal hatır sorduktan sonra, Başbakan’ın benimle özel olarak görüşmek istediğini söylüyor.
Ankara’da olduğunu bildiklerini bunun içinde bir saat sonra Özel Konut’a gelmemi istiyor.
Buyrun bakalım...
Çaresiz gidiyorum; Başbakan Erdoğan kapıda karşılıyor, başbaşa çalışma odasında oturuyoruz.
“Hamdi Bey kardeşim, hem Binali Bey hem de Ertuğrul Günay, senin çok üzerinde durdular. Beni, İzmir’de seçimleri ancak seninle kazanabileceğimize ikna ettiler. 2013’te İzmir’de Bütünşehir Belediye Başkan adayımız hayırlısıyla sensin. Yolun açık, şansın bol olsun...”
Kendimi yine Kızılay’da şaşkın şaşkın yürürken buluyorum.
Ne yapcam şimdi ben?
CHP mi, AK Parti mi?
Kılıçdaroğlu mu, Erdoğan mı?
Dünyanın en güzel ikinci kadını, sevgili karım Meltem Hanım, anlattıklarıma kıkır kıkır gülere, “Eeeeeeeeeeeee sonra...” diye devam etmemi isteyince gerisini getiriyorum:
Anlayamadıdım şu:
İzmir’e dönüyorum.
Bekle, bekle ne CHP lideri arıyor, ne de Başbakan...
Ses çıkmayınca, ben ulaşmaya çalışıyorum; telefona çıkmıyorlar.
Aracılarla, “Büyükşehir/bütünşehir olmazsa, ilçelerden biri olamaz mı, ben razıyım” diyorum; o da kabul görmüyor.
“Rezil oldum” diye çırpınıyorum; “Hak ettin” diyorlar.
Ne demek şimdi bu?
Gülümseme
Bir aile, 30 yaşındaki oğullarını evlendirmek için bir çöpçatanla anlaşıyor, iyi bir eş bulmasını istiyor.
Çöpçatana, gelinden beklentiler konusunda uzun bir liste veriliyor.
İki hafta kadar sonra çöpçatan aileye çok iyi bir kız bulduğunu müjdeliyor.
Tam oğlunuza göre... Mutlu bir yuva kurarlar diyor; ekliyor:
Namazını kılar, duaların çoğunu ezbere okur, harika yemek yapar, çocukları çok sever, çok çocuk sahibi olmak ister ve en iyisi de gerçekten bir içim su ve çok güzel !!
Bunları duyunca aile pek bi memnun olur, hemen telaş başlar, düğün dernek hazırlığı kararlaştırılır.
Ama bu arada damat adayı bi duraksar ve çöpçatanın kulağına doğru eğilip sorar:
- Peki yatakta nasıl acaba?
Çöpçatan beklemeden cevaplar:
- Valla... Kimisi iyi diyooor... Kimisi kötü!!!!!!
En güzel 29 Ekim mesajı
Gölköy adında bir yer varmış Gelibolu‘da, televizyonda gösterdiler geçen gün.
Gelenek edinmiş köy halkı...
“Ben kendimi bildim bileli bu böyledir” diyor muhtar.
29 Ekim‘de toptan sünnet ederlermiş çocuklarını.
Derken ekranda entarili bir çocuk belirdi.
Kirvesi tutmuş kolundan.
Yatırdılar bir kamp yatağına...
Ardından sünnetçi olacak zat boy gösterdi, elinde bıçağıyla.
Kaldırdı başını, bağırdı: “Yaşasın Cumhuriyet” diye.
Korkarım bu sade, Gölköylülerin değil,
Umumumuzun...
Sadece küçüklerin değil,
Büyüklerimizin de düştüğü bir tarihsel yanılgı.
Çünkü; Sünnet değil, Farzdır Cumhuriyet.
Can YÜCEL...
Cumhuriyetin değerlerine saldırıların arttığı günümüzde; Özgürlük, Barış ve Demokrasi‘nin geliştirilmesi, yaşatılması dileklerimizle Cumhuriyet Bayramımızı kutlarız.
TMMOB Maden Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu.
Kahvemden koca bir yudum aldıktan sonra, gülmekten gözünden yaş gelen Meltem Hanım’a;
“Şu Rüya Tabirleri kitabını getirsen de bir baksak” dememle Meltem Hanım, “gerek yok” diye kestirip atıyor:
Başlıyor konuşmaya:
“Oğlum, sen dün gece hiç rahat durmadın. Bir ara kalktığımda sayıklıyordun. Kıçın açıkta kalmış, üşümüş-büzüşmüş, iki büklüm yatıyordun.
Üzerini örttüm, rahatladın.
Rüya kitabına bakmaya hiç gerek yok.
Dinle şimdi beni;
İlk; yani sana iki liderin İzmir Belediye Başkanlığı teklifi yaptığı bölüm, uykuda “kıçının açık kaldığı” anlar olmalı.
İkinci; yani seni kimsenin aramadığı bölüm ise, üzerini yorganla örttükten sonraki seanstı.
Gördüğün rüyanın yorumu da, aslı-astarı da bu...
Vallahi doğru galiba...
Bu kadın yine haklı çıktı birader...
Ne yapsam, ne etsem, doğruyu söyleyen o oluyor...
Onun tercihi
Yazı tura atıldığında ben hep tura derim.
Varsın gelmesin,
Benim tek derdim
Mustafa Kemal Atatürk’ün yüzü yere gelmesin.
Müjdat Gezen