Bir tarafta Tanrı bir tarafta da Yüksek Mahkeme! Şaka etmiyorum…
Trump’ın Evanjelik Hristiyan tabanı, ki oy itibariyle değilse bile etki bakımından Amerika’nın en güçlü kiliselerine sahiptir, Trump’ı zaten bir tür ilahi şahsiyet sayıyordu. Beyaz Saray’da eyaletlerden gelen rahip ve rahibelerle el-ele tutuşup dua seansları yaptıklarını hatırlıyor olmalısınız. En azından Türkiye’de 3 yıl hapis cezasına çarptırılması sonrası serbest bırakılan ABD’li rahip Andrew Brunson’ı Beyaz Saray’da ağırlayan Trump’ın hemen düzenlediği ayin, hatırlardadır.
Bu inançta olan çoğu Amarikalı için Trump, zaten Tanrı’nın ABD’yi yönetmek üzere “tayin ettiği” kişiyken, şimdi, kimin başına gelirse gelsin “Allah korudu!” diye karşılanacak, suikastçının beynine saplanmak üzere nişanladığı mermiden ani hareketle (ve kulağında küçük bir çentikle) kurtulunca, iyice yüksek bir makama gelecektir. Eski Roma imparatorlarının da imparator olmakla tanrılaştıklarına inanılırdı. Babtist Hristiyanlar vargüçleriyle karşı çıkıyorlar ama ünlü Evanjelik Billy Graham’ın oğlu ve topladığı yıllık bağış miktarı 1 milyar doları aşan “Samaritan’s Purse” adlı hayır kurumunun başkanı Franklin Graham, “Trump’ın ABD’yi yönetmek üzere Tanrı tarafından seçilmiş olduğunu” ilan etti bile.
Trump’ı Cumhuriyetçi Parti’nin başkan adayı olarak onaylayan kurultayda Trump’ı takdim konuşmasını yapan rahip Lorenzo Sewell de Trump’ın “Tanrının bir mucizesi” olduğunu söyledi ve salon önce alkıştan yıkıldı, sonra hemen hemen herkes diz çökerek, toplu dua etti.
Bunlar işin sosyal-dinsel boyutu diyelim.
Trump’ın 5 Kasım seçimlerine giderken önünü açan iki hukuki gelişmeyi de hatırlamamız gerekiyor. Florida eyalet mahkemesi, Trump’ın başkanlık makamına ait bazı gizli belgeleri kendi şahsi çiftliğine götürerek, koruma altında olmayan bir depoya koyduğu iddiasıyla açılan davayı reddetti. Mahkeme, savcının yeterli kanıt sunmadığını öne sürdü.
Trump’ı bir Roma İmparatoru makamına ulaştıran asıl hukuki gelişme ise, ABD’de anayasa mahkemesi görevi yapan Yüksek Mahkeme’nin Trump’ın da aralarında bulunduğu eski başkanların, görevde oldukları sırada “temel” yürütme yetkilerini kullanmaları nedeniyle cezai kovuşturmaya karşı mutlak dokunulmazlığa sahip olduklarına karar verdi.
Trump’ın, kaybettiği seçimlerden sonra, henüz görevi yeni başkana devretmemiş bulunduğu son birkaç gün içinde seçim sonuçlarını iptal etmesi için başkan yardımcısı Mike Pence’e baskı yaptığı, 6 Ocak’ta Kongre’yi basanlara karşı tedbir alınmasını emretmediği gibi bu güruhu teşvik ve tahrik ettiği iddiasıyla hakkında davalar açılmıştı. Trump bu davaları kaybederse 5 Kasım’da aday olamayacaktı.
Ancak Yüksek Mahkeme, başkanların görevlerini icra ederken “temel yürütme yetkilerini” kullanmakta sınırsız özgür olduklarına, oy çokluğu ile karar verdi. Bu muğlak tanıma (ne temel, ne temel olmayan görevdir?) karşı çıkan üyeler, yazdıkları muhalefet şerhlerinde, bu kararın ABD başkanlarını “demokratik liderler” olmaktan çıkarttığını, onlara “yasanın üstünde, kral gibi davranma hakkı verdiğini” belirttiler.
Bu karar sadece Trump’ın yargılanmaktan ve belki de mahkum olarak adaylıktan çekilmek zorunda kalmaktan kurtulmasına imkan sağlamakla kalmadı; aynı zamanda ona 20 Ocak’ta başkanlığa tekrar başladığında, defalarca söylediği gibi, “kendisine 2020 seçimlerini kaybettirenlerle, daha sonra karşısına aday olamaması için türlü davalar çıkartan görevlilerden intikam almak için” hukuki zemini de sağladı.
ABD’yi karışık günler bekliyor. Sadece ABD’yi değil, kendisinde ilahi bir misyon varsayan ve bu misyonun icrası için şimdi bir tür kral dokunulmazlığına sahip olan Trump’ın düşman saydığı herkesi, Filistinliler, Ukraynalılar, Yemenliler, Libya’nın bir kesimi ve Amerika’ya göç etmiş Meksikalıları hakikaten karışık günler bekliyor.