Yunanistan, Almanya’yı temmuz sonunda kandırmış, Türkiye ile Akdeniz’de petrol ve doğal gaz aramalarında iş birliği görüşmelerine katılacağını bildirmişti. Yunanistan bu görüşmelere niyetli değildi; nitekim bu teminat üzerine arabulucu Almanya’nın kenara çekilmesinden istifade ederek, Mısır ile deniz yetkilendirme anlaşması imzalamıştı.
Almanya’nın araya girmesine sebep olan Navtex (denizcilere uyarı) geri alınmış ve hatta Cumhurbaşkanlığı sözcüsü İbrahim Kalın, Almanya’nın verdiği teminatla ağustos başında Yunanistan ile teknik görüşmeler yapılacağını açıklamıştı. Almanya bu “oyuna” isteyerek mi geldi; yoksa Yunanistan tarafından boşa mı bastırıldı? Bilinmiyor. Türkiye bir süre sonra Oruç Reis araştırma gemisini ve ona refakat eden savaş gemilerini Doğu Akdeniz’de kendi kıta sahanlığındaki bir alana göndererek yeni bir denizcilere uyarıda bulunarak çalışmaların 23 Ağustos’a kadar süreceğini ilan etmişti. Bu uyarı daha sonra Yunanistan’ın engelleme çabaları yüzünden uzatıldı.
Yunanistan bu kez AB ülkelerini yalvarmak yerine korkutarak araya sokmaya çalışıyor. Yalancı çoban misali, AB’deki ağabey ve ablalarının ağıt ve feryatlarına koşmayacağını bilen Yunanistan, daha etkili bir yönteme başvurdu: Türkiye’nin arama ve tatbikat alanı olarak belirttiği alanı içine alan bir uyarı yayınladı. Bir ülkeye o ülkenin “Buraya girmeyin!” dediği alanla ilgili bir başkası da “Siz de girmeyin” diye karşılık veriyorsa, bu tehdittir.
Kişisel düzeyde olduğu gibi ulusal düzeyde de ülkelerin arkasını getiremeye- cekleri tehditleri savurmaları beklenmez; dolayısıyla, her tehdit ciddiye alınır. Nitekim Yunanistan’ın karşı Navtex’i yayınlaması, AB’yi ve dönem başkanı olarak Almanya’yı ciddi olarak kaygılandırmış olmalı ki Almanya Başbakanı Merkel tekrar devreye girerek, Dışişleri Bakanı Heiko Maas’ı Atina’ya gönderdi.
Maas ve tüm AB Türkiye’den aynı cevabı tekrar aldı: Akdeniz’de iş birliğine hazırız; ancak bu adalet ilkelerine uygun olmalıdır. 10 kilometrekare Meis’e 4 bin katı deniz alanı istemek adalet değildir. Fransa’dan birkaç kilometre uzaklıktaki İngiliz adalarının nasıl kıta sahanlığı yoksa, Meis’in ve Yunan adalarının da kıta sahanlığı yoktur. Bu zemin üzerinde, Yunanistan ile görüşülebilir.
Görüşülmezse ne olur? Oruç Reis ve refakatindeki donanma unsurlarına, AB’nin şımarttığı Yunanistan’ın havasına giren bir Yunan komutan kazara dokunmaya kalkar. Bu adaların hile ve desise ile elinden alındığına zaten öfkeli ulusta böyle bir kazaya “kaza” gözüyle bakacak tek kişi bulunmayacağı için, Yunanistan ağır bir bedel öder.
Sadece Almanya’nın değil, tüm AB’nin bu “Yunan kışkırtıcılığını” bir kenara bırakıp, harekete geçmeleri gerekir. Yapmaları gereken Yunanistan’ı Türkiye’den korumak değil, Yunanistan’ı kendisinden korumaktır. 1832’de Osmanlı’yı yok etme planının ilk adımı olarak kurulan ve 1946’ya kadar Sevr Anlaşması dâhil 7 adımda, Avrupa’nın yardımıyla bu hale gelen Yunanistan’ın en büyük düşmanı kendisidir.