Stratejik ve Uluslararası Araştırmalar Merkezi (CSIS), ABD’nin artık Ukrayna’ya gönderecek silahının kalmadığını bildireli iki ay oldu. Ayrıca, hafta başında Washington Post, Ukrayna’nın yeni silah ve mühimmat ihtiyacını karşılamaya Avrupa’nın askeri sınai kapasitesinin yetmeyeceğini yazdı. ABD Dış İlişkiler Konseyi (CFR) verilerine göre, 19 Mayıs itibarıyla ABD Ukrayna’ya 4 milyarı insani, 26 milyarı mali, 18 milyarı güvenlik, 23 milyarı silah ve teçhizat ve 5 milyarı diğer fasıllar olmak üzere 80 milyar dolar yardım yaptı. ABD İsrail’e aynı dönem içinde 4 milyar dolar yardım yaptığına göre, Ukrayna meselesinin ABD açısından önemini anlayabiliriz. Bir başka örnek, ABD’nin toplam uzay harcamaları 30 milyar! Virginia eyaletinin bütçesi 80 milyar. Bir başka açıdan kıyaslayalım: ABD’nin Ukrayna yardımları AB’nin iki katından, İngiltere dâhil diğer ülkelerin yardımlarından üç kat daha fazla.
O zaman soru şu: ABD Ukrayna’da neden bu denli büyük bir “yatırım” peşinde?
ABD, Rusya’nın Ukrayna’da Kırım Yarımadası’nı ve ahalisinin çoğunluğu Rus olan iki vilayetinin yarısına yakınını ilhak etmesine, 2014 yılından beri durup durup da neden şimdi böylesine büyük harcamalarla itiraz etmek ihtiyacını hissetti? Bu yükü sadece Amerikalı vergi mükellefleri çekmiyor: Şubat 2022’den beri 8 bin 800 Ukraynalı can verdi; 140 bin yaralı var. 11 milyon Ukraynalı açlık, sağlık sorunu ve evsizlikle mücadele ediyor. 8 milyondan fazla Ukraynalı Avrupa ülkelerine sığındı. (Ülkemizde bile 100 bin Ukraynalı mülteci var.)
İnsanlık tarihinde iki dünya savaşı ve Vietnam’dan sonra bu büyüklükte insani sonuçları olan siyasal kriz olmamıştı. Neden şimdi?
ABD Başkanı Joe Biden, artık herkesin nerede ise kelime kelime ezberlediği “Erdoğan’ı devirmemiz lazım” konuşmasında, sanki kafasında bir şeyler varmış da söylemiyormuş gibi bir edayla, “Erdoğan, Rusya elmasını ısıralı çok oldu!” diyor ve ekliyordu: “Onların bu yoldan vazgeçmesinin zamanıdır.”
Konuşmayı kendi bağlamı içinde okuduğunuzda, bu ifade öneriden çok bir tahmin taşıyor; “Merak etmeyin, yakında vazgeçmek zorunda kalırlar” tarzı bir söylem. Aynı konuşmada, zihninin gerisindeki şeyin Ukrayna’da, kendi oğlu Hunter Biden’ın da adının karıştığı yolsuzluk skandalını, Zelenskiy’i devirmek üzere olan hükümet krizini gölgede bırakacak bir gelişme olacağı anlaşılabilirdi. Ama bunu ancak bugün anlayabiliyoruz.
Biden, başkanlığa hazırlanırken, Rusya’yı nasıl Ukrayna’yı işgale kışkırtacağını da biliyordu; biz bilmiyorduk. Rusya lideri Putin’in bu yanlış adımı atması için hangi tehditlerin işe yarayacağı hesaplanmıştı. Ukrayna üzerinden Rusya’ya açılacak büyük sefer için planlar yapılmıştı.
Bu planları boşa çıkarmak ve dünyayı bir üçüncü büyük savaştan ve belki de bir nükleer afetten kurtarmanın tek yolu, Ukrayna’ya daha çok silah vermek değil; tersine, iki tarafla da açık ve seçik konuşabilen liderlerin barış çabasına girişmeleridir.
Türkiye, Rusya’ya karşı BM’nin onayını taşımayan, ABD ve AB’nin tek taraflı ambargolarına katılmayarak bu çabada liderlik konumunu elde etmiş bulunuyor. Üç gün sonra yapılacak seçimde, bu çabanın sürmesi için de karar vereceğimizi unutmamamız gerekiyor.