Suriye’de iç savaş altıncı yılında ve yavaşlama şöyle dursun, hâlâ içerde yoğunlaşma, dışarıda etkisini artırma eğiliminde. Türkiye, Ürdün, Irak ve İsrail sınırları Suriye’deki istikrarsızlık sebebiyle her gün biraz daha fazla ülkelerin gündeminde. Bu, uluslararası diplomasinin de bir değilse bile Kuzey Kore’nin nükleer savaş tehdidinden sonra iki numaralı meselesi. Nitekim ABD Başkanı Trump ile Rusya Cumhurbaşkanı Putin arasında önceki gün yapılan telefon görüşmesinin konusu “Suriye’deki çatışmaların tırmanmasını önleme yolları” oldu. Putin bu görüşmenin notlarını dün Cumhurbaşkanı Erdoğan ile paylaşmış olmalı.
ABD ve Rusya, dönüp dolaşıp, Türkiye’nin altı yıl önce açıkladığı güvenli ve böyle olabilmek için uçuşa yasaklı bölge fikrine geldiler. ABD’nin, PKK-PYD’nin de içinde olduğu Suriye Demokratik Güçleri adlı muhalif kuvvetlerinin eliyle, Suriye içinde altı yerde havaalanı kurma projesini sürdürdüğü resmen doğrulanmamakla birlikte biliniyor. Ülkenin kuzey ve güney sınırlarında yer alan bu havaalanları, bir açıdan baktığınızda ileride Suriye’nin üçe bölünmesi için zemin çalışması olarak görünüyor; bir başka açıdan güvenli bölge merkezleri için hazırlık.
Trump, İdlib’e kimyasal saldırı sonra verdiği “Esad konusunda yanılmışım” demecinin bir yerinde güvenli bölge kurma projesinin gerçekleştirilebileceğini söylemiş, bunun için müttefikleriyle birlikte hareket edeceğini açıklamıştı. Bu ifadenin hayatın gerçeklerine uymayan tek tarafı, Obama’nın atadığı askerî takımın hâlâ icra gücü olarak işbaşında tutulması ve Pentagon’un geçen hafta, PKK-PYD-YPG’den “müttefiklerimiz” diye söz etmesiydi. Oysa Suriye sorunun birinci derecede etkilediği beş ülke, Türkiye, Ürdün, Lübnan, Irak ve İsrail’den başka, ABD’nin müttefiki olamaz; olmamalıdır. Güney Suriye’de kurulacak bir veya iki güvenli bölgenin malî desteğini sağlayacağını aylar önce açıklamış olan Suudi Arabistan da bu çerçevede tabiî bir müttefiktir.
İran ve onların adına vekâlet savaşını sürdüren, Suriyeli masum çocuk, kadın ve erkekleri gözünü kırpmadan katleden Hizbullah, belki Türkiye korkusuyla Kuzey Suriye’de faaliyet göstermemekle birlikte güneyde, hem Suriyeli muhaliflere hem de komşu ülkeler için ciddî sıkıntılara sebep olmaktadır. İran, güvenli bölgeye karşı çıkıyor ve Rusya atacağı adımlarda sadece ABD ve Türkiye ile eşgüdüm sağlamak zorunda değil, bir de İran’ın onayını almak durumunda. Güvenli bölge konusundaki sorun da burada düğümleniyor.
Moskova’nın, güvenli bölgenin, ateşkesin sürdürülmesi ve ülke içindeki çatışmanın tırmanmasını önleme açısından hayatî önemde olduğuna Tahran’ı inandırması gerekir. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Soçi görüşmesinden sonra Rus yetkililerin İran ile bir “yoklama teması” yapmaları beklenmelidir. Putin, önceki gün Almanya Başbakanı Angela Merkel ile görüşmesinden sonra gazetecilerin sorularını cevaplarken, bu soruna işaretle, “İlgili bütün tarafların işbirliği sağlama zorunluğundan” söz etti.
Türkiye’nin de Rusya ile birlikte İran üzerindeki etkisini kullanacağı açıktır. Bu ikili baskı sonunda İran’ın güvenli bölge konusunda ikna olması ve ortağı Beşar
Esad’ı ikna etmesi mümkündür.