Yazıklar olsun İsrail… Sonunda, Musevileri iki kere kitlesel katliamlardan kurtaran, yeni devletine en erken tanıma şerefi bahşeden Türkiye’ye kendine “tasmalı ülke” dedirttin ya! Bundan sonra iflah olacağını hiç sanmıyorum; geleceğin en iyi ihtimalle ikiyi bölünmek olur; ama böyle devam edersen belki de siyonist olmayan Musevi ve Hristiyanlarla ve onların dostu Filistinlilerin eliyle ortadan kalkacaksın.
Türkiye, İsrail’in hep Siyonizm’den vaz geçeceği, BM’nin Filistin’i paylaştırma kararının ruhuna uygun bir ülke haline döneceği umudu hep korudu. Ülkedeki yedi milyon Musevi arasında bu toprakları Filistinlilerle paylaşmak istemeyen, Filistinlilerin (sürülerek veya katledilerek) tamamen yok edilmesini savunan işgalci, Siyonist Yahudilerin oranı, her şeye rağmen artmıyor; azalıyordu. Özellikle gençler artık Museviler için bir yurt istemekle, Yahudi ırkçılığı olan Siyonizm’in ilgisi bulunmadığını savunuyorlardı.
Türkiye, Netanyahu ile iç ve dış suç ortaklarının işledikleri cinayetlerin dayanılamaz hal aldığı 2010 ve 2018’de İsrail’le ilişkilerini adeta kesmiş; uluslararası platformlarda İsrail mezalimi ve soykırımının cezalandırılması için harekete geçmişti. Ancak bir buçuk milyon Filistinliye ulaşım, Gazze ve Batı Şeria’da günlük hayatın devamı, hastane-okul inşaatı, sosyal konutların ve yurtların yapılması gibi sıkı işbirliği gerektiren çalışmalar sebebiyle, bu ülkenin hükumeti ile bir suretle ilişki kurulması ve diplomatik kanalların açık tutulması gerekiyordu. Bu sebeple Ağustos 2022’de ilişkilerin normalleştirilmesi kabul edilmişti. Normalleştirme, biraz da İsrail’deki yeni hükumete imkan tanımak içindi. Ne var ki, bu sırada kendisi ve karısı hakkında açılan rüşvet davalarından hapse girmesi ihtimali ortaya çıkınca, Netanyahu, tabir yerinde ise, kellesini kurtarmak için, şeytanla aynı yatağa girmeye razı oldu. Netanyahu, Filistinlerin sürülerek veya aç bırakılarak öldürülmesini şart koşan Siyonist Diriliş (Tkuma) ve Gazze’nin Yahudi yerleşimine açılmasını isteyen Yahudi Gücü (Otzma Yehudit) partileriyle koalisyon kurmaya evet dedi.
Ve böylece Türkiye’nin İsrail’le yeniden normal ilişkiler kurması imkansız hale geldi. Ancak Erdoğan her şeye rağmen, Netanyahu ile yeniden el sıkışmayı denedi; onu 2023’te New York’taki Türk Evi’nin açılış törenine davet etti.
Türkiye, 7 Ekim’de El Kassam Tugayı’nın Aksa Tufanı harekatından sonra dahi, Netanyahu’nun masum sivillere karşı intikam saldırısından vaz geçmesi, rehinelerin hemen salıverilmesi için arabuluculuk önerdi; ancak Netanyahu reddetti. O zaman anlaşılmıştı ki, Netanyahu başbakanlığı kaybetmemek ve hapse girmemek için şeytanla yaptığı anlaşmayı uygulayacak ve Filistinlilerin elinden Gazze’yi de alacaktı.
Netanyahu’nun hükümetinde maliye bakanı olan Diriliş Partisinden Bezalel Yoel Smotrich, “Biz bu sorunu çok kolay çözer, 2 milyon Gazzeliyi, açlık ve sürgünle yok eder, rehineleri kurtarırdık; ama küresel gerçeklikle bu savaşı yönetemiyoruz,” deme cüretini gösterdi. Netanyahu hükumetinin 7 Ekim’i fırsat saydığı, bu hükumeti istifa tehdidiyle işbaşında tutanların gerçek niyetinin, bırakın Filistin topraklarını Filistinlilerle paylaşmayı, şu anda sığındıkları Gazze ve Batı Şeria’dan tümüyle uzaklaştırmak olduğu çok aşikar.
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Netanyahu ve suç ortaklarının gözü ne kadar dönmüş olursa olsun, İsrail’in kendi başına böyle bir işe kalkışamayacağını ifade eden bir cümle ile “İsrail’in sahipleri artık İsrail’in tasmasını eline almalıdır” dedi. Çünkü İsrail azgın bir kuduz köpek gibi saldırıyor.
İsrail aslında intihar ediyor. Ne laik ve gerçek Tevrat Musevileri, ne modern İsrail gençleri ve ne de Müslümanlar, bu intiharı seyretmeyi hak ediyorlar. İsrail’in bu kadar ileri gitmesinin müsebbibi olan ABD ve AB artık harekete geçmelidir.