TRT’nin İngilizce kanalı TRT-World, geçen hafta çok yararlı bir hizmet yaptı; program yapımcısı Paul Salvatori ile Chicago Üniversitesi’nde görev yapan Amerikalı siyaset bilimi profesörü John J. Mearsheimer’ın İsrail’in Filistin konusunu nasıl çözümsüz bir sorun haline getirdiğine ilişkin mülakatını altyazılı olarak yayınladı. (Keşke bu program seslendirilse ve TRT’nin diğer haber kanallarında da yayınlansa.)
İsrail’in Filistin açmazını anlattıktan sonra, Prof. Mearsheimer, “Şimdi bana bu sorun nasıl çözülecek diye sorarsanız, cevabım şu olacak: Bilmiyorum. Çünkü İsrail ile onun müttefikleri ABD ve Avrupa ülkeleri bir çözüm yolu öneremiyorlar,” dedi. Prof. Mearsheimer, Amerikan bilim ve medya dünyasında, ülkesinin İsrail’e sağladığı kayıtsız-şartsız desteği kınayan az kişilerden biri. “Uluslararası Politikada Yalan Gerçeği”, “İsrail Lobisi ve Amerikan Dış Politikası” ve “Büyük Güç Siyasetinin Trajedisi” isimli kitapları tükendiği için ancak ikinci el kitapçılarda bulunabiliyor. Bunlardan “İsrail Lobisi”, İsrail’in ABD için hiçbir stratejik önemi olmadığı halde, “Koca Amerika’yı” İsrail’in adeta oyuncağı haline getirdiği fikrini dünya kamuoyuna mal eden eserdir. “Büyük Güç Siyaseti” ise uluslararası ilişkiler alanında, yüzyıllardır cevap aranan savaşların sebebinden, Çin’in dünya liderliğine yükselip yükselmeyeceği gibi güncel konulara kadar, alanında ufuk açıcı bir çalışmadır.
Mearsheimer’a göre, İsrail baştan beri Osmanlı’nın Filistin Vilayeti’ni Museviler ve Müslümanlar arasında paylaştırma fikrini kabul etmediği ve bu topraklarda sadece Yahudilerin egemen olması gerektiğine inanan siyonist ideolojisini gerçekleştirme amacı güttüğü için, Batı Şeria’yı işgal ederek, Gazze’yi de bir “açıkhava hapishanesi” haline getirerek, “Büyük İsrail” yolunda ilerlemeye başladı. Ancak iki İntifada hareketi ve son olarak 7 Ekim olaylarının gösterdiği gibi, İsrail bu projesini Amerika dışında kimseye kabul ettiremedi. Amerika da İsrail’in bu işgal ve Filistinlilerin direnmesini katliamlar yoluyla bastırma formülüne, bir çıkarı olduğu için değil, sadece Yahudi Lobisi’nin ülke içinde “rüşvet dağıtması” sebebiyle destek oluyor.
Prof. Mearsheimer, katliamların artık yeterli olmayıp, Netanyahu’nun işi soykırımına kadar vardırdığını söylüyor.
İsrail ve Batılı müttefiklerinin iki devletli çözümü reddetmeleri sebebiyle, soykırım boyutuna varan isyan ve onu bastırma döngüsünün, çevredeki bütün ülkeler için “nükleer silahlanmayı zorunlu kılan durum” yarattığını belirten Mearsheimer, dünyanın eşiğine geldiği çaresizliğin çok tehlikeli gelişmelerin yolunu açtığını belirtiyor.
Bu noktada uluslararası ilişkiler uzmanlarının “saldırgan gerçekçilik” dedikleri analiz yöntemi karşımıza çıkıyor. Bu bakış açısına göre, hiçbir devlet sürgit bir güç dengesizliği ve sürekli tehdit halinde devam etmek istemez. Bu ilke açısından bakacak olursak, 15 milyonluk İsrail’in dünyanın en güçlü ülkesi olan ABD’nin karar alma mekanizmasını ele geçirmesinin ortaya çıkarttığı dengesizlik, bölgedeki bütün ülkeleri “başının çaresine bakmaya” zorluyor.
Mesele 7 milyon Filistinlinin dramı değil; dünyanın en büyük üretim ve tüketim merkezlerinden biri olan Orta Doğu’nun içine sürüklendiği tehlikeli bir yolun açılmakta
olmasıdır. Dünya ya Filistin’deki ateşi söndürmenin bir yolunu bulacak, ya da çok daha büyük bir yangına hazırlanacaktır.