Ulusal haber alma örgütümüz (MİT) yurt içinde ve dışında bir çok operasyonlar yapıyor; ama belleğimizde bunlardan ikisi var ki, harekete katılan elemanların isimleri ve resimleri bir takım siyasetçiler eliyle ve medya kanalıyla kamuoyuna açıklanmıştı. İsrail’in Hizbullah’a karşı giriştiği çağrı cihazı-telsiz telefon yoluyla kitle suikastının ayrıntıları ortaya çıktıkça, insan elinde olmadan kendi ülkesiyle karşılaştırmalar yapıyor. İsrail’de iktidara muhalif siyasetçi yok mu? İsrail’de bu siyasetçilerin hükumetin gizli operasyonlarına ilişkin ele geçireceği bilgileri yayınlamaya hazır gazeteci-televizyoncu yok mu? Peki nasıl oluyor da bizde--haydi sadece Türkiye’de olduğu izlenimini vermeyelim; ABD’de, İngiltere’de, hatta Rusya’da--bu operasyonların elemanları adlarıyla, sanlarıyla ve fotoğrafları ile (hele birisi operasyon sırasında yapılan video kayıtlarıyla) açıklanabiliyor da, İsrail’e gelince bu bilgiler hiç ama hiç açıklanmadığı gibi, iktidarıyla, koalisyonuyla, muhalefetiyle bu girişimlerin yüzde yüz arkasında duruyorlar.
Hayır bunu Yahudilikle, Siyonizm’le açıklayamazsınız. Halkının dindarlık çizelgesi İsrail’deki kadar karmaşık başka ülke az bulunur. “İnancım elvermiyor!” diyerek askerlik görevinden bile kaçınanlar ile bizim Cuma’ya benzer Cumartesi tatilinde elini silaha sürmeyenlerden tutun, ateizmin-deizmin her türlüsüne kadar farklı tutum ve davranışlarda olan İsraillilere, siyonist olmayan ve olan türlü türlü Musevilere, Tikuma’dan (Dinci Siyonist Parti) Maki’ye (İsrail Komünist Partisi) 149 siyasal oluşumun bulunduğu bir ülkeden söz ediyoruz. Bu ülke, gidiyor Macaristan’da bir elektronik iletişim fabrikası kuruyor. Macaristan, ifşa olanı! Kim bilir başka nerelerde ne fabrikaları vardır. İsrail’i yok etmek üzere kurulmuş bir örgüt Hizbullah! (Hamas’ın öyle bir ideali yok; Hamas ve Filistin’deki bütün partiler Filistin topraklarında iki devletli bir paylaşım öngörüyorlar.) Ve bu Hizbullah Lübnan devleti kisvesi altında gidiyor, İsrail’in paravan şirketinden içi patlayıcı ile döşenmiş, yazılımı ona göre ayarlanmış cihazları, incelemeden, soruşturmadan ve cihazların içine bakmadan alıyor. Alım, Lübnan adına yapıldığı için cihazların bir bölümü Hizbullah militanı olmayan sivil Lübnan halkına da veriliyor veya satılıyor.
Bu noktada, İsrail’de Allah’ın bir kulu çıkıp da, hükumet içinde veya mahrem bir tarzda parlamentoda, “Ya durun bir dakika... Bu cihazlar sivil halkın da eline geçti; artık bu bir savaş aracı olarak kullanılamaz, bu terör olur!” demiyor. Açıkça diyemese bile bunu medyaya sızdırmıyor!
Bir hükumet, ülkesini düşmanca hedef alanlara karşı böyle bir askeri tedbire kalkışırsa, bu askeri ve meşru-hukuki sınırlar içinde kalırsa, siyaset ve medya kurumuna düşen sessizliktir, denebilir. Ancak, Macaristan’daki paravan şirketin sattığı bomba niteliğindeki cihazların sivil halkın eline geçtiği anlaşılınca, önce hükumetin, sonra muhalefetin gizli-açık buna engel olması gerekirdi.
Ama olmadılar. Nedeni, sanırım ABD’deki bir dostumun, bu kitlesel suikast üzerine, üniversitesindeki öğretim üyesi bir emekli subayın anısını paylaştığı şu anekdotta gizli:
Bu eski subay, ABD’nin bir silah kursunda çok farklı ülkelerden subaylara eğitim vermiş. Diyor ki, öteki ülkelerden gelenlere kıyasla İsrailli subayların ağzı çok sıkıydı. En küçük bir bilgi vermiyorlar, ağızlarını bıçak açmıyordu; “Ağızdan kaçacak en ufak bir şeyin Israil’in sonu olabileceği onlara sürekli telkin ediliyordu.”
İsrail hayranlığı oluşturmak, hatta onlara benzemeyi teşvik etmek aklımın ucundan geçmiyor. Ama bu hikayeleri dinledikçe, insanın bir ülkede milli birlik ve beraberliğin nasıl ve ne denli güçlü olması gerektiğine ilişkin düşünceleri de adeta galeyana geliyor.
İngilizlerin bir sözünü tekrar edelim: “Loose lips sink ships” (Boşboğazlar gemiyi batırır.)